Dünya son 10 yıldır ciddi anlamda tarihin sayılı krizlerinden birini atlatmaya çalışıyor. 2008’de Amerika’da başlayan finans krizi önce Avrupa’yı vurdu. Hatırlayacaksınız, bazı Avrupa ülkeleri mali iflas ilan etmişti. Avrupa Birliği’nin güçlü birkaç omurga ülkesinin desteği ile bu kriz aşılmaya çalışılsa da süreç AB için kolay olmadı. Tarihte böylesi ciddi ekonomik buhranların sosyal sonuçlara neden olmaması düşünülemezdi ve beklenen oldu. Bu kriz “Arap Baharı” denen sosyal patlamayı yarattı. Adı her ne kadar “bahar” konulsa da, aslında Arap dünyasına, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya bahar getirmedi. Aradan 10 yıl geçmesine rağmen bu coğrafyalarda sosyal ve siyasal sorunlar aşılmadığı gibi, bunun olumsuz etkileri belki de krize en çok direnen ve krize meydan okuyan Türkiye’yi de sonunda vurdu. 2008 krizinde gerçekten Türkiye o dönemde yakaladığı mali disiplin ve büyüme ile meydan okumuştu. Ancak giderek dünya ekonomisindeki küresel daralma, azalan ticaret hacmi ve bölgemizdeki istikrarsızlık ülkemizi de etkilemeye başladı.
Üretmeye devam ettik…
Tüm bunlara rağmen özellikle özel sektörün dinamizmi, Türk iş dünyasının geçmiş kriz tecrübeleri ile moralimizi bozmadan işimize devam ettik. Üretmeye, yeni pazarlar bulmaya devam ettik. Bu arada bu 10 yılda sayısız yerel ve genel seçim, referandumlar ve bir Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirdik. Dünyaya demokrasi dersi verdik. Gelişmekte olan bir ülke için, dahası nüfusu 80 milyona yaklaşan ve yaş ortalaması 30’un altında olan bir ülke için bu sıkıntılar içinde ekonomisini ve demokrasisini, toplumsal huzurunu sağlam tutmak hiç de kolay değildi. Bizler iş dünyasının insanlarıyız ve hayalci değiliz, pembe dünyalarda yaşamayız. Ama ülkemizin bu buhranlı süreçte gösterdiği direnci küçümsersek kendimize, iş dünyamıza, milletimize haksızlık yapmış oluruz.
Sorunlarımız çok ama çözümlerimiz de çok…
Tüm bunlar yetmezmiş gibi 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü ve ardından hala devam eden ekonomik darbe süreci… Evet, sorunlarımız çok ama çözümlerimiz de çok. Bu aşamadan sonra artık yapmamız gereken şey önce demokrasiden ve hukuktan taviz vermeden sosyal dayanışma ve huzurumuzu sağlamlaştırmaktır. Millet içindeki ayrışmaların nelere sebep olduğunu komşularımızda görüyoruz. Yapay ayrımları bir kenara koyarak “Önce Vatan” demek zorundayız. İkincisi, ekonomide üreten bir Türkiye olmak zorundayız. Sanayide de, tarımda da her alanda üreten Türkiye olmak, ithal ara malı ikamesini azaltarak yerli malına ve yerli üretime destek olmak birinci amacımız olmalıdır. Bunun omurgası ise KOBİ’lerdir. KOBİ’ler koşarsa Türkiye ekonomisi koşar. Bu noktada iş dünyasına da büyük görev düşüyor, elimize çantalarımızı alıp ülke ülke gezmek, gitmediğimiz pazarlara gitmek zorundayız. Dünyada asimetrik bir ticaret savaşı var. Kurallar yok oluyor. İş dünyamız daha agresif olmak zorunda. Bu noktada devletimizden yurt dışı pazarlarda arkamızda olmasını ve güven vermesini bekliyoruz. Hibe, destek, nefes kredileri vs elbette çok ama çok önemli ama önce iş dünyası tam anlamıyla ne bekliyor, bu krizden çıkmak için neye ihtiyacı var, ülke ekonomisine katkı koyabilmek adına, istihdam yaratmak adına en çok ne bekliyor buna kulak verilmelidir. İş dünyasına kulak vermek gerçek çözüme ulaşmaktır. Bu anlamda ülkemizin yeni yönetim sisteminde gerek Bakanlıklarda gerekse bürokraside ve danışmanlık makamlarında iş dünyasından gelen isimlerin olması bu dönemde bir fırsattır.
Her bireyin ülkesine destek olma zamanıdır…
Zor zamanlarda suçlu aramak en kolay şeydir. Bu gün suçlu arama zamanı değildir. Geçmişte şu olsaydı bu yapılsaydı demenin akılcı hiçbir yararı yoktur. Zaman herkesin, her bir bireyin ülkesine destek olma zamanıdır. Herkes işini layıkıyla yapmak zorundadır. Çünkü ülkemizin eğitimden sağlığa, ekonomiden adalete, tarımdan sosyal yaşama kadar her alanda yenilenmeye, çabaya ve emeğe ihtiyacı vardır. Geçmişte de çok badireler atlattık, bir ve beraber olursak yine atlatırız. Unutmayalım, gecenin en karanlık olduğu an aslında güneşin doğmaya başladı andır. Biz Mersin iş dünyası olarak bu zor zamanlarda şikayet etmeden, üretmeye, istihdam yaratmaya, ihracatla cari açığımızı kapatmaya destek olacağız. Her mükemmel bütün mükemmel parçalardan oluşur felsefesi ile bu ülkenin bir parçası olarak çalışmaya devem edeceğiz. Ülkemizin zenginliği olmaya devem edeceğiz.
Çünkü Mersin her zaman ÖNCE VATAN demeyi bilen bir kent olmuştur.