Saman alevi gibiyiz.
Aniden parlar, sonra söneriz!
Bunun için de sonuca ulaşamayız.
İnandığımız davada sonuna kadar niye gitmiyoruz/gidemiyoruz, diye düşündüm.
İnanmadan mı yola çıkıyoruz, yoksa güçten mi korkuyoruz?
Veya güce boyun eğmeyi mi seviyoruz?
Dahası genlerimizde duyarsızlık mı hakim?
Akkuyu Nükleer Güç Santrali…
Mersin için kabus mu?
Kabus!
Yıllarca ne yaptık?
Bol bol protesto.
Bağırdık, çağırdık ve sustuk!
Adamlar 3. reaktörün temelini de attı.
Bir gün eylem, sonrasında sus-pus.
Bir de gelecek yıl Dördüncü reaktörün temeli atılırken protesto eder, sonrasında kabuğumuza çekiliriz…
İki yıl sonra da gül gibi bir Nükleer Güç Santralimiz olur!
Mersin Limanı.
Liman genişleyecek Atatürk Parkı’nın önü kapanacak, diye ortalığı ayağa kaldırdık.
Hem de milletvekillerimizle beraber.
Bakan geldi, temeli attı gitti.
Sonrasında çıt yok!
Bırak çıtı, olay gündemden düştü bile.
Üç-beş vatandaş, bir-iki gazeteci kendince çabalıyor o kadar.
Sanki, bir atımlık barutumuz vardı, onu da attık bitirdik!
Davultepe’deki üreticiler kadar bile olamadık.
Onlar haklı davalarında Büyükşehir Meclisi’ni su yolu yaptı.
Tarım alanlarının sanayileşmesini önleme yolunda önemli bir adım attılar.
Bence sonuca da ulaşacaklar.
Mersin’in fotoğrafı iyi değil!
Kenti kemirgenler sarmış.
Hepsi bir yerinden kemiriyor!
Sahip çıkan yok!
Ve her geçen gün Mersin elden gidiyor.
Büyük bölümümüz ise evimizin balkonundan Akdeniz’i izler gibi izlemekle yetiniyoruz.
Yazıklar olsun!
Sözün ÖZÜ;
Anlamakta zorluk çekiyorum.
Bir kentin insanlarının büyük çoğunluğu bu kadar duyarsız olabilir mi?
Tabi ki bu sorunun yanıtını ben veremem.
Sosyologların araştırma konusu bu.
Ancak, bana göre sorun yine “BEN” sorunu.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” örneğindeki gibi.
Ya da, “ben buradan ne üterim?” düşüncesi.
Yoksa, bağırıp, çağırıp susmazdık!
|