Rasattepe isminden önce ise bu tepenin adını Beştepeler olarak bilir Ankaralılar. Çünkü burası beş tane Frigya mezarını bünyesinde barındıran bir tümülüsler grubu idi. Ki, Anıt Kabir inşaatı başlamadan önce bu bölge arkeolojik olarak taranmış ve sonra da yapılacak inşaatı taşıyıp taşıyamayacağı için jeolojik çalışmalar yapılmıştır.
Beştepeler böylece önce Rasattepe olmuş, Anıt Kabir inşaatı sonrası ise adı Anıttepe’ye çevrilmiştir. Bizler halen bu isimle tanıyoruz.
Anıt Kabir’in sayısız ziyaretçilerinden bir tanesi de bu yazının kalemşorudur. Saymamış olsam da herhalde bir elin parmak sayısından çok fazladır ziyaretlerim.
Aslanlı Yolu huşu içerisinde geçerken, başlar öne eğiktir, zira bu yolu düzenleyen mimarlar yürüyenlerin dikkatli ve başları önünde yürümelerini sağlamak üzere yola döşenen taşları farklı yüksekliklerde planlamışlardır. Bu zemin farkını dikkate almadan yürüyenlerin ise ayaklarının tökezlemesi ve yüzüstü kapaklanması olasıdır. Bu incelik bir mimari zeka barındırmaktadır.
Gezenler ve inşaatının gizemleri konusunda bilgi sahibi olanlara bir diyeceğim yoktur. Çünkü orayı saygı ile ziyaret edenler, sıradan bir mezarla değil, bir devletin yoktan var edilmesini sağlayan bir devlet adamının dehası ile tekrar tanışarak ülkemize sahip çıkmamız gerektiğinin inancını yenilerler kafalarında.
Bazıları için ise protokol adına yapılan bu ziyaretler belli ki pek hoşlandıkları ritüel değildir. Bu nedenle devlet erkinin önemli bir şahsiyeti, Anıt Kabir ziyaretlerinden mutlu olmadığını vurgulamış ve “Orada sap gibi dikilmek” şeklindeki söylemi ile duygularını en azından kendisine sempati duyanların ortak hissiyatı olarak değerlendirmiştir.
Herhalde bu hissiyatı içinde değerlendiren ama yüzlerine pek yansıtmayan devlet görevlileri de vardı. Yönetsel konjonktöre hızla uyum sağlayan üniformalı bu sorumlular, kendilerince Anıt Kabir’i “sap gibi durulan” bir mekân olmaktan çıkartmak gibi yakışıksız bir göreve soyundular. Öncelikle evvelce Anıt Kabir Komutanlığı’na bağlı erlerle yürütülen dinlenme alanı olan kafeyi daha profesyonel çalışan bir kuruma kiraladılar. Konukların gezerken yorulmaları sonrası mola verdikleri bu mekânın sunduğu içecekler hayli pahalı konuma gelmiş olsa da, olsun biraz da Anıt Kabir Komutanlığı birkaç kuruş kazansın da eksikleri kolayca yapabilsin diye düşünenlerimiz olmuştur. Böyle düşünenleri kınamıyorum.
Sonra belli ki, elimiz değmişken bir firmanın kıyakcılığı ile bir çocuk parkı yaptıralım da, ortama çocuk çığlıklarının eğlenceli havasını yansıtalım diye düşündüler. Öyle ya, konuk olarak gelen çocuklara Ulu Önder’i tanıtarak ilerisi için var olan yönetime muhalif dimağlar yaratmak yerine, varsın ebeveynler sap gibi dikilirken çocuklar da burada kaydırak sefası yapsınlar diye düşünebilmek, kanımca sıradan bir mantık ürünü olamaz. Mutlaka bu fikrin altında bizim gibi sıradan vatandaşlarının aklının eremeyeceği incelikler vardır!
Konu bu evreye getirilmiş iken, sıradan bir T.C. Vatandaşı olarak benim de naçiz fikirlerimi bu yazı ile ilgililere aktarmamın bir yurttaşlık görevi olduğunun bilincindeyim. Kaldı ki, bu devlet benim gibi sıradan bir genci okullarında ve üniversitesinde okutarak değerli fikirlerimi gene devlet katmanına yansıtmamı emretmiştir diye düşünüyorum!
Öncelikle plastikten çocuk parkı yaratan zihniyeti bir emekli hekim olarak kutluyorum. Çünkü plastik malzeme kullanılmış olması, çocukların yaralanma riskini azaltabilir diye düşünenlerin ne denli ince fikirleri olduğuna katılıyorum.
Burada son dönemlerin klasikleşmiş vurgusunu yapmak zorundayım; “Evet, ama yetmez!” diyerek, çocuk parkı ile yetinilmemesini ve Gençlik Parkı örneğinde olduğu gibi eğlence tesisleri kurulmasını öneriyorum. Örneğin; ilk yapılması gereken tesis, bir Luna Park kurulması olmalıdır. Dönme dolaplı, daireler şeklinde küçük uçakların içerisinde yer aldığı bir minyatür Luna Park modeli kanımca uygun düşer. Eğlence Tesisleri içindeki çocuklarını izleyen ve gözeten ebeveynler için semaverli çay masaları kurulabilir. Hatta tarihten bir yaprak misali, meraklı babalar ve hatta Suriyeli kadınlardan örnekle isteyen anneler için nargile evleri de kurmak yararlıdır.
Acıkan çocukları fast food türü yiyeceklerle beslemek yerine, yoğurtlu döner servisi yapacak lokantalara yer açmak kanımca yararlı olur. Hatta Ankaralılar için nostaljik anılar yaratan merhum Hadi Bey’in yaratıcısı olduğu Kukla Kebap orada bir şubesini açarak, çocuklar için kuklalı gösteri seansları uygulayabilir. İnanın ki çok yararlı olur. Böylece yurttaşlarımız sap gibi dikilmek yerine, eğlenceli bir Anıt Kabir turu yapabilirler. Üstüne üstlük, ilgili komutanlık birkaç kuruş gelir elde ederek, kredi notumuzu kıran Moodys’e inat, bütçesini hazineden pay almadan yürütebilir.
Protokol için zorunlu ziyaretlere gelen devlet ricali ise, gelmişken bir tabak İskender Kebap ve arkasından da Kemalpaşa tatlısı yiyerek zamandan tasarruf eder ve kan şekerleri takviye edilmiş olarak kendilerini devlet işlerine kolayca verebilirler. Mesela; T.B.M.M. Başkanı, halen bitiremediği II. Abdülhamit seminerlerine aynen devam edebilir!
Tüm bunlara ek olarak Ankara’nın değiştirilemez belediye başkanı olan Melih Gökçek Bey’in estetik anlayışına uygun özel kapılar ve saat kuleleri gibi ultra modern inşaatlarla Anıt Kabir tüm Orta Doğuluları hasetten çatlatacak boyuta taşınabilir. Ancak bir noktayı anımsatmadan geçemeyeceğim, gerek sandalye ve koltuklar ve gerekse masa v.b. donanım mutlaka sarı yaldızlı ve mümkünse oymalı ahşaptan döşenmiş olmalıdır!
Beni aklım şimdilik bu kadarına eriyor. Tüm değerli T.C. Vatandaşları için son çağrım, lütfen sizler de önerilerinizi ve Zihni Sinir projelerinizi esirgemeyiniz ve fikir oluşturmak görevini sadece değerli Genelkurmay Başkanlığı’na yıkmayınız. Onların işi çok, tüm Osmanlı topraklarına varabilmek için çok ama daha çok çalışmaları gerekiyor!..
Erdal Akalın (26.09.2016)