Mersin İmece Gazetesi, bir hafta öncesine kadar ikinci sayfa başyazarı Selçuk Ölçer ile okurlarına günaydın derdi. Bir süredir bu köşe boş kaldı, sevgili yönetmenimizin bir aydınlatıcı notu sonrası; “Yazarımız Selçuk Ölçer, sağlık sorunları nedeni ile yazılarına bir süreliğine ara vermiştir!”. Buyur buradan yak!
Baba Ölçer, İ.Ü. İktisat Fakültesi’ni bitirince evlenir ve İzmit Kâğıt Fabrikası muhasebe servisine katılır. Orada doğan çocuklarının bir tanesine başka isim yokmuş gibi Selçuk adını koyar. M.S. yıllarının birisidir Selçuk’un doğum tarihi.
Bir süre sonra Baba Ölçer, Mersin’de kurulu bir tekstil fabrikasına muhasebe müdürü olarak gelince, oğul Selçuk Mersin’de okula başlar. İlkokul, ortaokul ve lise yılları bu güzel kentte geçecektir.
Baba Ölçer, leyleği havada gördüğü için bu kez bir bankaya müdür olarak İzmir’e atanır ve Ölçer Ailesi İzmir’e taşınır. Kiraladıkları ev, İzmir Spor sahasına yakındır. Selçuk’un Mersin’de başlamış olan kalecilik merakı bu kez orada devam eder. Ancak bacaklarında oluşan bir sağlık sorunu ile kalecilik macerası biter.
Bu kez yeni bir sevdaya yakalanır Selçuk. Ev komşuları olan Müzisyen Şevket Amca’ya çırak yazılır. Piyanist olan Şevket Bey, bizim oğlanı sever ve eline saksafonu tutuşturur. Meğer bizim Selçuk’ta müzik yeteneği varmış, kısa sürede başarılı olur bu üflemeli alette ve tenor saksafonu ile soluğu İzmir pavyonlarında alır. Ailenin olmazlarına karşın, müzik tutkusu ve becerisi ile orada tutunur ve orkestranın has elemanı oluverir.
Bu arada, oğlunun çalıştığı yeri kontrol için Baba Ölçer bir akşam pavyona teşrif eder. Bizim ki şaşırır ne yapacağını. Ancak orkestra şefi deneyimli bir âdemoğludur. Yetenekli bir konsomatrisi Baba’nın masasına oturtur. Oğlunu sahnede görerek kaşları çatılmış Baba, konsomatrisin nazenin tavırları sonrası yüzünde güller açan bir beyefendiye döner. Baba Ölçer, hemen her akşam oğlunu kontrol ayakları ile pavyona gelmekte ve konsomatris hanımın dibine çöreklenmektedir artık. Neyse ki bu kontrol ayakları bir aile faciasına dönmeden sona ermiştir.
Askerlik sırası gelen Selçuk Ölçer, Manisa Orduevi bünyesinde müzisyen olarak görev yapmaktadır. Orkestrada büyük perküsyon sanatçısı Okay Temiz ve solist olarak Özdemir Erdoğan’da vardır. Yetenekli tenor saksafon ustası Selçuk, bu ustaların arasında sınıf atlar ve mesleğinde yükselir.
Özdemir Erdoğan’ın el vermesi ile askerlik sonrası yönü İstanbul’a çevrilir. Sadece Özdemir Erdoğan’a değil, birçok müzisyene eşlik eder ve müzikhollerin aranılan elemanı olur. Geçen yıllar, müzisyenlerin bohem yaşamına doğru Selçuk’u itelerken, bizim ki bir yol ve karar ayrımına gelmiştir; ya İstanbul’da kalarak bu yaşam tarzına ayak uyduracaktır, ya da!
Selçuk Ölçer, ‘ya da’ şıkkını seçer. Saksafonunu satar ve Mersin’e döner.
Mersin’de Yoğurt Pazarı olarak bilinen kent merkezinde bir plakçı dükkânı açar Selçuk. Müzikten kopamamasının işaretini taşıyan bu mekâna Sesler adını verir. Ülke ve dünya gündeminin ünlü plakları satılır burada. En özel müşterilerinden bir tanesi ile bu yazının kalemşoru olan Erdal Akalın’dır. Evinde o günden gelen asgari iki yüz uzunçalar olan AK-ŞAKA, orada başlayan dostlukları ile Sesler mekânının aylık kirasını ödemektedir nerede ise.
Bu arada, okul arkadaşı Tahire Hanım’la evlenmiştir Selçuk, 1963 yılında. Keza, Baba Ölçer, Yeni Asır Yayınevi’nin muhasebe müdürü olduğundan Bizim ki de azıcık muhabirliğe meraklanmıştır ve Mersin’de Yeni Asır Gazetesi’nin temsilcisi olur.
İliklerine bir kez matbaa mürekkebi bulaşan Selçuk, bu kez Sesler’i kapatır ve Hâkimiyet Gazetesi yöneticisi ve yazarı olur yıllar boyunca. O gazeteyi ayakta tutmasına ben tanığım. Patronunun gazeteye yatırımdan kaçınmasına karşın, kişisel çabaları ile gazeteyi ayakta tuttuğunu ve tüm yerel gazetecileri etrafında topladığını biliyorum. Beni de yeniden yazı yazmaya davet eden kendisidir.
Gün gelir, Hâkimiyet’ten ayrılma vakti gelir. Önce artık evde oturacağım dese de, olamazdı bu ve Mersin İmece’ye başlar sonunda. Amatör maçları ve spor olaylarını tek izleyen gazeteci olarak arka sayfayı ‘Köşemden’ adı ile donatır. İkinci sayfada da okurları rahatlatan yazıları ile mürekkep kokusundan kopamaz.
Birkaç yıl önce başlayan ve basit olduğuna inandığımız bir cilt kanseri, çok ender görüldüğü gibi Selçuk Dostumu koltukaltı metastazı ile rahatsız etmişti. Ameliyat sonrası maalesef beklenen olmuş ve dolaşım yolları bozulan sağ kolu iyice ödemli ve şiş hale gelmiştir. Kontrollerini düzenli olarak yaptıran Selçuk, yoğun ödemli kolu nedeni ile yazı yazmakta zorlanınca bir süre yazılarına ara vermiş oldu.
Selçuk, tanıdığım en hoşgörülü ve vefalı insanlardan birisi ve belki de önde gelenidir. Espri anlayışı çok gelişmiştir ve kara mizah denen zor sanat onun özel becerisidir. Açık sözlülüğü ile mizahçı yanı birleşince, kendisini iyi tanımayanlar tarafından yanlış eleştirilir ve bazıları hak etmediği şekilde ona ‘Mikser’ derler. Yanlıştır.
Eli açıktır ve bonkördür. Ancak kişisel portföyü sınırlı olduğundan bu hasletini ortama yansıtamaz maalesef. Empati ustasıdır. Vefalıdır. Kimsenin kapısını çalmadığı nice emekli Mersin İnsanı’nın kapısını çalar ve onlarla sıkılmadan oturur ve de dertlerini paylaşır.
Mütedeyyindir, Cuma günleri camiye uğramadan edemez.
Halen fırsat buldukça beldelere giderek genç futbolcuları izler, onlara gazetedeki köşesinde yer vererek moral aşılar. Genç hakemleri alkışları ile destekler.
Ve Selçuk Ölçer, benim has dostumdur, kankamdır.
Erdal Akalın (27.1.2014)