Siyasi iktidar tarafından 2013 yılında Taksim Gezi Parkı’nda, Anayasa’dan ve evrensel hukuk kurallarından kaynaklanan protesto, itiraz, gösteri ve eylem haklarını kullanmaya çalışan halkın baskılanmaya çalışılmasının ve kolluk kuvvetlerinin gereksiz ve orantısız şiddet kullanmasına Berkin Elvan’ı kurban verdik…
Basın açıklaması yaptık, dedik ki; Yetmedi mi? Dedik ki, “İnsan olmaktan kaynaklanan hakların çiğnendiği, yargının bağımlı hale getirildiği, hukukun evrensel ilkelerinin yerle bir edildiği ve hatta toplumu bir arada tutan değerlerin yok edildiği bir ortamı ne kadar solumaya devam edeceğiz?
Yetmemiş ki Burakcan’ı kaybettik, yetmedi ki biber gazı nedeni ile bir polisimiz hayatını kaybetti…
Kolay değil çocuk gömmek, kolay değil bir genci toprağa vermek, kolay değil şehit vermek… Bir canı alıp soğuk toprağa bırakmak kolay değil. Yaşasın diye duaya açtığın ellerinle tabutunu taşımak kolay değil. Kolay değil, kolay değil…
Mersin Barosu olarak bizler, hiç bir ayrım yapmadan kimsenin ölmesini, yaşam hakkının elinden alınmasını istemiyoruz. Bizler ve onlar olarak ayrıştırılmayı hak etmiyoruz ve istemiyoruz. Yıllardır aramızdaki var olan hoşgörü ortamının ortadan kaldırılmasını istemiyoruz. .
Daha da vahim olarak: Ülkemizde bu gün, anayasa ve kanunlarla güvence altına alınmış tüm hak ve özgürlükler ortadan kaldırılmış, ben merkezci ve antidemokratik bir siyasi iktidar yapılanması oluşturulmuştur.
Demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin vazgeçilmez ilkelerinden olan bağımsız yargı, adil yargılanma ve savunma hakkı, baskıcı saldırılarla yok edilmektedir. Özellikle 17 Aralık 2013 tarihinde ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının sonunda, siyasi iktidar suçluları kayırmak gibi algıya neden olacak şekilde adil yargıya müdahale etmiş; emniyet, yargı ve halkın tüm kesimleri üzerinde baskısını artırmıştır. Demokrasinin olmazsa olmazı olan Güçler ayrılığı ilkesi yok sayılmış, tüm güç ve yetkiler yürütmede toplanmıştır.
Avukatlık yasasının 76 ve 95. Maddelerinin barolara vermiş olduğu yetki ve görev çerçevesinde, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak amacı ile geçmişte üzerimize düşen yükümlükleri yerine getirdiğimiz gibi şimdi de ve gelecekte dik duruşumuzu sürdüreceğiz. İnternet sansürü, HSYK’nın ve Teftiş Kurulu’nun Adalet Bakanlığı’na bağlanması bardağı taşıran son damladır.
Tüm bu hukuksuzluklar yetmezmiş gibi bu gün Mersin’de duyduğumuz bize iletildiği kadarı ile özel okullarda ve dershanelerde ilköğretim müfettişleri ile devlet okullarına okul müdürleri ile öğrencilerin ve velilerin sorgulanarak siyasi düşünce ve tavırları öğrenilmeye bir korku imparatorluğu yaratılmaya çalışılmaktadır. Çocuklarımız muhbirliğe zorlanmaktadır.
Özellikle siyasi iktidarın, ayrıştırıcı, kışkırtıcı, ötekileştirici söylemlerinden derhal vazgeçmesini, yargı, emniyet ve halkın tüm kesimleri üzerinde uygulanan antidemokratik ve hukuk dışı uygulamalardan vazgeçmesini, çocuk katillerinin bir an önce adalete teslim edilmesini, camiye, okula, adliyeye siyaset bulaştırılmamasını talep ediyoruz.
Çağrımız demokrasi çağrısıdır, çağrımız hukukun üstünlüğü çağrısıdır.
