Milletvekili; demokratik teamüller gereği ulusça seçilerek parlamentoya gönderilen milletin vekili, eski tanımı ile ‘mebus’ anlamına gelmekle birlikte, maalesef milletvekili seçilecek kişilerin gerçek evsafları hakkında yeterli bilgimiz yoktur.
Bilebildiklerimiz ise sınırlı ve sıradan bilgilerdir. En az ilkokul mezunu olacağı, erkeklerin askerlik hizmetini tamamlamış veya yasal nedenle askerlikten muaf tutulmuş olacağı, yüz kızartıcı bir adli sorundan malul olmamış olması gibi sıradan kıstaslardır. Bir de; Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmak zorunluluğu da vardır ki, artık bunun ne denli geçerli olabileceğinin sorgulanacağı günlere de az kalmış görünmektedir.
Anladığımız kadarı ile bu niteliklere sahip olmak, sürücü ehliyetine sahip olmakla eşdeğerdir.
Yasalar kuşkusuz bir milletvekili adayının boyu ve kilosu veyahut göz rengi ile ilgilenmeyen hukuki metinlerdir. Ancak seçmenlerin olduğu kadar milletvekilini aday gösteren siyasi partilerinde kendilerince saptadıkları kıstaslar da vardır.
Örneğin; sıradan seçmen, eşraf kökenli ve varsıl bir ailenin evladı olmak seçeneğine öncelik tanır. Bunun en rastlanır örnekleri ise doğu ve güneydoğu bölgelerimizden çıkan ve feodal kalıntıların etkisi ile ağaları veya ağa çocuklarını milletvekili olarak görmek eğilimidir. Ender-i nadirattan, iyi ve güvenilir bir ailenin çocuğu olabilmenin bazı yöreler adına seçilebilir olmak şansı yarattığı örneklerine de rastlanmıştır.
Milletvekili adayı olarak seçime giren adayların kılık kıyafetleri de seçmen nazarında önemsenir. Bu nedenle de ünlü ve marka değeri olan hazır giyim firmaları, seçimlere yakın tarihler için yeni bir imalata girişerek lacivert kostümler veya siyah kruvaze ceket altına yakışır kurşuni tonlu pantolonlarla sezona hazırlık yaparlar.
Marka olmuş gömlek satanlar ise bolca beyaz Frenk gömlekleri ve kırmızı tonlu kravat siparişi vermişlerdir zaten. Göğüs cebine tıkılacak, çoklukla kravatla eş güdümlü mendiller ise müesseselerin armağanı olarak sunulur.
Parlamento, yeni üyelerle şenlenir ve yemin töreni için milletvekilleri kürsüye gelmeye başlayınca, sanki tek terzi elinden çıkmış gibi, birbirinin aynı takım elbiselerle değerli milletvekilleri ekranlara yansırlar. Tabii ki söylemleri de aynıdır, zira Anayasa hükmü uyarınca yazılmış aynı metini okuyarak ant içerler.
Milletvekilleri arasındaki farklılıklar bu sahnelerden az sonra kendisini göstermeye başlar. Bir nedenle söz alan milletvekilleri, merhum Ecevit’ten miras kalan klasik söylemle söze başlarlar; “Sayın Başkan ve Değerli Milletvekilleri …” ki, bu nedenle de milletvekillerimiz arasında ne gibi ayrıcalıklar vardır, anlayamazsınız bu aşamada.
Herhangi bir toplantı da olduğu gibi, parlamento sıralarında da söz alabilmenin en kolay ve kendisine söz hakkı yaratacak atağı, elinin başkan tarafından görülebilmesi fırsatını kullanarak ayağa kalkmak ve de “Usul hakkında …” konuşmak arzusunu duyurmakla gerçekleşir. Burada önemli olan usul hakkında konuşmaktan öteye, seçmene ve parti liderine kendisini göstermek heyecanıdır. Ki, sıklıkla uygulanmasında yarar olduğu tartışılmazdır!
Bir milletvekilinin ‘Usul hakkında’ konuşmak talepleri parti liderini ve özellikle seçmenini yeterince heyecanlandırmaz. Zaten önemli farklılıklar bu aşamadan sonra başlayacaktır.
Parti liderini ve kendisine oy vererek parlamentoya yollamış olan seçmeni kazanmak için en kolay ve etkili yol, Yüce Meclis çatısı altında nadir görülen etkinliklerin aktörü olmaktan geçer. Örneğin; kendi liderini ve parti grubunu konuşmaları ile zor durumda bırakan bir muhalefet milletvekiline sözlü ve fiziki olarak saldırı da bulunmak gibi!
İşte milletvekilleri arasında ayrıcalıklar bu nokta sonrası ortaya çıkar. Parlamentonun nerede ise yarısı hukuk fakültesi mezunu olarak oraya katılmış, bazıları hukukçu ve çoğunluğu da hukuklu olduğundan, hukuki lisan kullanmak sıradanlaşmıştır. Orada ayrıcalıklı olduğunu göstermenin yolu, hukuk fakültesinde okutulmamış ve Meclis’te olağan sayılmayacak söylemleri dile getirmekten geçer.
Mesela; partinizi eleştiren ve özellikle partinizin lider kadrosunu sıkıntıya sokan bir konuşmacıyı, kürsüye kadar giderek ittirebilmek bir milletvekili için ayrıcalık tanımlamasıdır. Ki, bunun örneğini büyük bir işçi kuruluşunun eski başkanı itina ile göstermişti!
Ama en anlamlı ayrıcalık gösterisi, muhalif konuşmacıya söylemi için çok kızmış havasına yalancıktan girerek küfredilmek yeteneğine sahip olmaktan geçer. Yoğun örnekleri meclis zabıtlarından silinmiş olsa bile; “Senin a...na koyarım!; Köpek, şerefsiz, o….. çocuğu!; P.ç kurusu!; Senin Kıçını S……!; Öldürürüm seni!” gibi ifadeler kullanmak tanınmış mebus olabilmek adına önemlidir!
Hatta kızmış olduğun gazeteci hanımları da unutmak olmaz; “Ben de sizin bacak aranızı çeker ve yayınlarım!” demek, kişiye özel bir milletvekili söylemi olarak siyasi tarihe geçmenize katkı sağlayabilir. Sonrasında da, “Bu dostane bir espri idi!” demek hakkınızı da hasetten teslim etmeliyiz!
Üstelik küfürlü söylemlerinizi eleştirenlere karşı, kendinize yakın bulduğunuz gazeteciler ile dertleşmek adına “Tabii ki peygamber değilim!” diyebilmeniz de sizi mazur gösterecektir!
Kanımca küfürbaz ve kavgacı olmakla yetinmeyerek, Meclis tarihine geçmenin en özel yöntemi, bir toplantı sırasında muhalefet gösteren kişiye uçarak tekme savurmak yeteneğine sahip olduğunuzu göstermekle eşdeğerdir. Sportif eylemler, Meclis içi tartışmalarda da geçerli ise, en etkin yolu da budur! O zaman söz hakkı, uçan tekme ile size kalmışsa, bu da bizim ayıbımızdır!
İşte bu gibi sudan nedenlerle, benim gerçek milletvekilim; küfürbaz, kavgacı ve uçan tekme atabilmek yeteneğine sahip olan milletvekilidir demek hakkımı, ben de burada kullanmak istiyorsam, Yüce Meclis eminim beni de hoş görecektir!..
Erdal Akalın (12.1.2014)