- Bir erkek, arzu ederse ölen eşi ile altı saat içinde cinsellik yaşayabilir!
- Bir erkek, açıkmışsa ve koşullar öyle gerektiriyor ise eşini yiyebilir!
- Bir erkek, 9 yaşını aşmış kız çocuğunu karı olarak alabilir!
- Bir erkek, öz kızına sarılır ve öperken şehvete gelebilir ve durumda karısı nikâhtan düşer!
- Kadın dediğin kahkaha ile gülmemelidir!
- Kot pantolon giyen kadın tecavüze davet çıkartıyordur.
- İçinde kadın sesi olan şarkı dinlemek caiz değildir.
- Kürtaj yaptıran kadının affedilmesi için beş deve kestirmesi gerekir!
- …..
Bu tümcelerin bir kısmı dini bilgileri kendilerinden menkul din âlimleri, akademisyenler ve bazı siyasetçiler tarafından söylenmiştir. İşin acı yönü, devletimizin dini kurulları ve özellikle Diyanet İşleri Başkanı tarafından yalanlanmamış ve düzeltilmemiştir!
***
Öte yandan ülkemizde tırmanan kadınlara yönelik taciz, tecavüz, fiziki saldırılar gibi maalesef kadınları öldürmek eylemleri de günlük vakalara dönüşmüştür. Benzeri bir olayı Almanya’da yaşayan kadınların feryadı dünyayı sarsmış iken, ülkemizin kadınlarının ve kadın derneklerinin sesini duyan olmamaktadır. Aileden Sorumlu kadın bakanımız ise nedense bu tür olayları görmemektedir.
***
Peki neden?
Anlaşıldığı kadarı ile bu sevimsiz ve yalan tümceleri söylemek cesaretini gösterenler din adamı kisvesine bürünerek ortaya çıkmaktadırlar. Aksi fikirde olan bilgili insanlarımız ise siyasi iktidarın bu insanları yüreklendirdiğini bilmiş olsalar gerek, sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Böylece cesaretlenen sözde din bilginleri gün geçmiyor ki, yeni maydanozlu köftelerle karşımıza çıkıyorlar.
Kanımca sorun, insanlarımızın öğretim ve eğitim sistemindeki eksikliklerinden ortaya çıkmaktadır. Galiba en noksan bilgilenenler ise dini eğitim görenlerdir. İnsan biyolojisi, anatomisi ve özellikle psikolojisi öğretim programlarımızda ya yoktur, ya da birçok noksanı ile müfredatta yer almaktadır. Zaten felsefe ve mantık dersi de gereksiz görülerek silinmiştir.
İnsanlar doğarken artık çok net bildiğimiz şekilde kromozom denen bellek taşıyıcılarla dünyaya gelirler. Kadın cinsiyetini temsil eden dişil kromozomlar ‘xx’, erkek cinsiyetini temsil eden eril etken ise ‘xy’ olarak bedenimize işlenmiştir. Yani insanoğlu dişil ve eril unsurları bedeninde taşıyarak doğar. Henüz ortada kadınlık ve erkeklik ayrımı yoktur.
Buluğ çağı ile birlikte kanımıza akan cinsiyet hormonları bizim anatomik yapılanmamızı şekillendirmeye başlar. Kadınlık hormonu olan östrojen hem dişil ve hem de eril bedende yer alıyorken, buna karşın erkeklik hormonu olarak bilinen androjen de hem dişil ve hem de eril vücudun içeriğindedir.
Buluğ çağı bedene tam oturunca hormonlarımızın düzeni güç değiştirmeye başlar. Öylesine ki, kadının östrojen hormonu kendi bedeninde bulunan androjene, erkeğin androjen hormonu ise vücudundaki östrojen hormonuna baskın olmaktadır artık. İşte burada şunu anlamamız gerekiyor; kadında bir miktar erkeklik ve erkekte de bir miktar kadınlık kimliğinin gölgeleri halen söz konusudur.
Gelişkin yaşla birlikte sosyal etmenler, eğitim ve öğretim ile kültürel etkenler insanları iyice şekillendirir ve bedensel ayrıcalıklar kimliklere yansımaya başlar. Kadın bedenindeki erkek ve erkek bedenindeki kadın gölgesini çözümleyerek gerçek kadın ve gerçek erkek olmaya evirilmiştir.
Özetle; kadın ve erkek olarak değil, dişil ve eril olarak doğulur ama koşullar taşıdıkça sonradan kadın ve erkek olunur!
İşte içimizde yer alan erkekten kurtulmak veya benliğimizdeki kadın gölgesi ile başa çıkabilmek sosyolojik, çevresel ve kültürel bir galibiyettir. Bu başarıyı gösteremeyen bireyler, kimlik kargaşası yaşayarak hem kendileri ile ve hem de karşı cinsle hesaplaşmak karmaşasına düşerler. Sonu karşısındaki nispeten zayıf kişiyi tacize, tecavüze veya öldürmeye kadar giden dramlara sahne olur.
Korkarım, yukarıda birkaç tane tümcelerini örnek gösterdiğim din bilgini geçinenler, halen kendi içlerinde var olan gölgelerle başa çıkamamış ve gerçek kimliklerini elde edememiş bireylerdir. Bunun en büyük suçlusu ise kanımca tabi tutuldukları öğretim ve eğitimin eksikliğidir!
Bu eksikliği tamamlamak ve yanlışları düzeltmek ile görevli devlet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı ise korkarım yok hükmündedir!..
Erdal Akalın (11.01.2016)