Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi Üyesi ve Mersin Milletvekili Fikri Sağlar, referandum sürecini ve sonuçlarını değerlendirdi.
“Pek farkında değiliz. Rejim değişti!” diye Sağlar, henüz YSK’nın kesin sonucu ilan etmediği için Anayasanın gözle görülür değişikliklerinin yürürlüğe girmediğine dikkat çekti.
Referandumun sonucununun tartışmasız ve yasadışı bir kararla değiştirildiğini ifade eden Sağlar, şunları söyledi:
“BİRİNCİ DAKİKADA, TEK ADAMIN NELER YAPABİLECEĞİ GÖRÜLDÜ”
“Denilebilir ki, ‘zaten 2019 da tam olarak tek adam yönetimi başlayacak.’ Ama hayır!. 16 Nisan akşamı yeni dönem denilen, aslında, 3 yıldır anayasaya rağmen devam eden dönem, yeni bir kılıf içinde sunulmaya başladı. Tek adam yönetimi, ilk defa YSK’nın üzerinden uyguladığı oyunlar ve talimatlar çerçevesinde referandumun sonucunu tartışmasız ve yasadışı bir kararla değiştirdi. Böylece daha birinci dakikada, tek adam yönetiminin neler yapabileceği görüldü.”
“BU REFERANDUM VİCDANLARDA DA GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMİŞTİR”
16 Nisan’daki oylamanın meşru olmadığını dile getiren Sağlar, “Her ne kadar YSK kendini korumak adına tüm itirazları anında ret etmişse de alınan sonucun meşru olmadığını bir uluslararası kuruluş olan ve iktidar tarafından davet edilen AGİT’in raporunda da açıkça belirlenmiştir. Aynı YSK 2014 Güroymak seçimini mühürsüz oy pusulası ve zarflar nedeniyle fesih etti. Bu kez tam tersi karar verdi. Hem de yurt içi ve dışı oylamalarda çifte standart kullanarak. Bu konu çok tartışıldı. Eğer ülkede yaşayanların yarısı oylarının çalındığı, sonucun manipüle edildiğini, baskı ve şiddetle böyle bir sonucun çıktığını söylüyor ve de buna inanıyorsa, bu referandum sadece, hukuk önünde değil, vicdanlarda da geçerliliğini yitirmiştir” dedi.
TARAFSIZLIK YEMİNİ NE OLACAK?
Cumhurbaşkanının tarafsızlık yeminin hatırlatan Sağlar, şunları söyledi:
“Muhtemelen bu hafta içinde bağımlı YSK kesin sonuçları ilan edecektir. Böylece ‘mağrur’ tarafın hemen yapacağı iki konu gündeme gelecek. Öncelikle Hâkim ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yeni 13 üyesi atanacak. Altısını RTE, yedisini de TBMM seçecektir. Ve RTE, AKP’ye resmen girecektir.
Burada bir sorun ortaya çıkıyor; RTE partili olursa, daha önce ettiği tarafsızlık yemini ne olacak?
Yeniden taraflı olduğuna dair yemin etmesi gerekiyor. Ancak anayasada C/Başkanlık için yeni bir yemin metni yok. Hem partili, hem de namusu ve şerefi üzerine tarafsız olduğuna yemin eden bir kişi partili ve tarafsız olma niteliğiyle orada nasıl oturacak.
Bu bir garabettir. Tabii partili olduğu andan itibaren tarafsızlık ilkesi ortadan kalkıyor. Dolayısıyla yeminin anlamı da kalmıyor. RTE; ya taraflı olarak yeminine sadık kalmayacak. Bu arada namus ve şeref ayaklar altına alınmış olacak. Ya da yeminine sadık kalıp 2019 kadar AKP’ye girmeyecek. Aksi olursa, ettiği yemini tutmayan bir kişi olarak tarihe geçecek.”
ADALET BAKANI MİLLETVEKİLLİĞİNDEN İSTİFA EDECEK Mİ?
İkinci sorunun da HSK seçiminde çıkacağını ifade eden Sağlar, “Değişen anayasanın temelinde yatan ilke, yürütme organın da C/başkan tarafından seçilmesi. Kaldı ki RTE/AKP, anayasadaki değişimi ‘ rejimi değil hükümet kurmadaki sistemi değiştiriyoruz’ diye tanıttı... Hatta daha da ileri giderek,’ hükümeti sizin seçtiğiniz kişi sizin adınıza kuruyor’ dedi.
Anayasa maddelerinde açıkça; ‘hükümet üyeleri milletvekili olamaz’ diye yazıyor. Milletvekili ise derhal istifa etmeleri gerekir’ deniyor… Bu kadar açık madde var iken, bugün, C/Başkanın kontenjanından girecek olan Adalet Bakanı milletvekilliğinden istifa edecek mi?
Bir parlamenterin Adalet Bakanı olarak oturması, kabul edilen şimdiki anayasaya aykırıdır.
Adalet bakanı anayasaya göre mutlaka dışarıdan atanmalıdır.
Böyle olsa bile, yine tartışma çıkacaktır. Çünkü bugünkü anayasaya göre dışarıdan atanan bakanlar mecliste yeminleri sonrası, Milletvekili özlük hakkına sahip olurlar! Buradaki durumu açıklamaktaki amaç, kendi yaptıkları anayasaya bile uymayacaklarının anlaşılmasıdır. Bu iki sorunlu konuyla ilgili Anayasanın yürürlüğe girdikten sonra öncelikli yapılacak işler maddesinde hiçbir açıklama yoktur. Oysa birçok konuda yarım da olsa açıklamalar var.
Örneğin, ‘Yerel ve genel seçimlerin bir arada yapılamayacağına dair bir düzenleme’ gayet açık bir şekilde yazılmış… Ama en can alıcı konular ortada bırakılmış. Baştan sona ucube bir durum. Aslında günler geçtikçe bir adam için çıkarılan ve rejimi değiştiren bu karanlık dönem, bizi daha büyük cenderenin içine sokacaktır! Keyfilik, ülkeyi hukuksuzluğa götürecektir” ifadelerini kullandı.
MHP’Lİ BAKANLAR GÖRÜRSEK ŞAŞIRMAYALIM
Uyum yasalarının istenilen anlamda çıkarılması için cumhurbaşkanının, AKP, MHP’ye ihtiyaç duyacağına dikkat çeken Sağlar, şöyle devam etti:
“Bu ittifakı sağlama almak için önümüzde yeni bir hükümet değişikliği ile MHP’li bakanlar görürsek şaşırmayalım.
Bakıldığında rejim değişikliğini isteyen cephe, adım adım yoluna devam ediyor. Ancak ‘sert ve vahşi bir oyun’ içinde oldukları için etrafı yıkıp dökerek ilerliyorlar. OHAL bahanesiyle tutuklamalar, düşünce özgürlüğüne getirilen sansürler, korkutmalar ve baskı devam ediyor.
Referandum sahtekarlığını dile getirenlere şiddet uygulanıyor. Milletin ‘hayır oyuna’ rağmen belledikleri yoldan yalanlar ve dolanlarla yürüyorlar.”
BİR REDDİYE VE KİNİN DIŞAVURUMU
‘23 Nisan egemenlik ve Çocuk bayramı’ kutlamalarını bile ‘‘kutlu doğum haftası’ gerekçesiyle engellendiğini kaydeden Sağlar, “Hicri Takvim günlerinin Rumi takvime göre sürekli değişmesi nedeniyle Dini Bayram ve dini günler, kullandığımız Rumi Takvime göre farklı tarihlerde kutlanır.
Bu iktidar zamanında, ‘Kutlu Doğum Haftası’ tarihi, ‘Milletin Egemenliğinin kabul edildiği TBMM’nin kuruluş tarihiyle aynı güne sabitlenmiştir.
Bu bir tesadüf değildir. Laik demokratik Cumhuriyete duyulan hınçtır.Bir reddiye ve kinin dışavurumudur” dedi.
HAYIR KAZANDI. AMA DEVLET, MİLLETİN TERCİHİNİ ELİNDEN ALDI
Referandumda hayır cephesinin kazandığını dile getiren Sağlar, şunları ifade etti:
“Bu durumun farkına olan ülkede yaşayanların en az yarısı, çok büyük duyarlılık içinde ‘referandumda hayır çalışması içine girdi. Ne kadar haklı oldukları hemen seçimde yapılan hilelerle görüldü. Laik demokrasiye inanmış, parlamenter rejimden yana olan insanlar daha önceki ideolojilerine, partilerine ya da kimliklerine bakmadan ortak noktada birleşerek, bugüne kadar görülmemiş bir dayanışma içerisinde çaba gösterdiler. Karşılıklı müthiş bir anlayış, geleceğe dair duyarlılık, insan onuruna yakışır bir içtenlikle mücadele ettiler. Son derece disiplinli ve bir o kadar da kucaklayıcı bir duruş sergilediler. Ama devletin gücüne, onu yönetenlerin entrika, baskı ve şiddetine karşı duramadılar. Hayır kazandı. Ama devlet, milletin tercihini elinden aldı. Şimdi tek yol kalıyor. Kararlı, inançlı ve cesurca laik demokrasiye sarılmak. Hak, özgürlük ve eşitlik için alanlara ve sokaklara inmek.
Köy köy, mahalle mahalle, ilçe ilçe, kent kent dolaşmak.
Demokrasinin meşru zeminlerinde, anayasal toplanma ve gösteri hakkını uygarca, şiddete geçit vermeden kullanmaktır. Tabii ki siyasi partiler, mecliste üzerlerine düşen görevi yapacaklardır. Ancak, laikliğin kalkmasını isteyen, egemenliği bir kişiye vermek için yeminli mücadele veren, demokrasi ve özgürlükleri kısıtlayan, insana saygıya yan gözle bakan, emeği yok sayan bugünkü meclisin çoğunluğunun izin verdiği oranda siyaset yapılacağını bilmeleri gerekir. Böyle bir konum yapmak halka bir şey vermez!”
“Meclisteki kavgalar, yüksek tansiyonlu söylevler milleti tatmin etmez!” ifadelerini kullanan Sağlar, siyasi partilerin, STK’lara odalara kısaca yurttaşlara güven vermesi gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Ülkesini seven, demokrasiyi sahiplenen, hukuk devletine inanan insanlar, emeği, aşı, işi ve sosyal güvencesi olan çağdaş bir Cumhuriyette yaşamak istiyorlar! Güven, sesinizi yükselterek değil, samimi, kararlı, inançlı ve cesurca demokrasi için halkın içinde mücadele ederek kazanılır. Önderlik, kimliğinizi saklamadan herkesi kucaklamakla yapılır.”