Mersin Gazeteciler Cemiyeti’nin (MGC) 5 Mayıs’taki kongresinde, gazeteci Fatih Şahin’de MGC'YE başkanlığa aday olduğunu açıkladı. MGC’de düzenlediği toplantıda duyuran Şahin, amacının, itibar kaybına son vermek ve 25 yıldır üyesi olmaktan gurur duyduğu cemiyeti hak ettiği konuma getirmek olduğunu söyledi.
Sektörün büyük sorunlar yaşadığını, Mersin’in ise yaşanan bu sorunlarda en fazla bedel ödeyen il olduğunu ifade eden Şahin, “Buradaki en büyük sorun ise kurumsal kimlik olarak karşımıza çıkıyor. 8 günlük, yüze yakın haftalık, 16 radyo, 1’i uyduda olmak üzere 6 televizyon ile sektör temsil ediliyor. Bunun yanında yasası henüz çıkmasa da hiç kimsenin göz ardı edemeyeceği ve bu işi hakkı ile yapan internet haberciliği var. Ama maalesef sokakta karşılığımız yok” dedi.

Sektörü tetikleyecek gücün Mersin Gazeteciler Cemiyeti olduğu savunan Şahin, “Ama bakıyoruz özellikle bu dönem cemiyetimizin faaliyetleri neredeyse sıfıra indi. Yönetim ve organlar işlevselliğini kaybetti. Sektörü temsil eden MGC kendi kendine yetemez bir hale geldi. Mersin Gazeteciler Cemiyeti tarihi boyunca hiçbir siyasi parti ve siyasi görüşün arka bahçesi olmadı. Irkçılık, mezhepçilik gibi ayıplar bu cemiyette asla vücut bulmadı. Mersin’deki tüm kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütleri ile siyasi partiler bilmelidirler ki, MGC herkese eşit mesafededir. Cemiyetimizin tek amacı, kent dinamikleri ile birlikte kente hizmet etmek için ortak paydada buluşmaktır” diye konuştu.

Gazeteler ve gazetecilerin, bulundukları bölgelerde kalkınmışlığın, gelişmişliğin ve demokrasinin göstergesi olduklarını ifade eden Şahin, şöyle devam etti; “Basını güçlü olmayan şehirlerde haklının değil, güçlünün dediği olur. Halkı doğru bilgilendirmede başarılı olamaz isek bu büyük gemide hep birlikte batarız. Mersin’de mesleğimizin yeniden itibar kazanabilmesi için örgütlü mücadeleye ve güçlü bir meslek örgütüne ihtiyaç kaçınılmazdır. Mesleğimizin ve meslek örgütümüzün zayıflamasında topyekun hatalarımız var. Yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla yeni gazetecilerin yetişmediği, yetişemediği bir kent oluşturduk. Yani biz her gün şehrimizin sorunlarını gazetelerimize, televizyonlarımıza, radyolarımıza taşıyıp haber ve yorumlarımızla toplumu bilgilendirip, demokrasinin güçlenmesine katkıda bulunurken, kendimizi unuttuk, kendi sorunlarımızı çözemedik. Kendi söküğünü dikemeyen terzilere benzedik. Ve gördük ki, güzel günler gelmez bize, biz güzel günlere yürümedikçe.”