Ülkemizde ve dünyada kadına şiddet ve kadın cinayetleri artarak devam etmektedir. Kadına karşı şiddetin önlenmesini amaçlayan uluslararası sözleşmelerde erkek şiddeti, kamusal ve özel alan fark etmeksizin doğrudan doğruya kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygulanan şiddet olarak tanımlanmaktadır. 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi'nde ise kadınlar ve erkekler arasındaki tarihsel eşitsiz güç ilişkisinin bir tezahürü olarak tanımlanan kadına karşı şiddetin, erkeklerin kadınlar üzerinde tahakküm kurmasına ve kadına yönelik ayrımcılığa neden olduğu vurgulanmış ve kadına karşı şiddetin, "Kadının maruz kaldığı insan hakkı ihlali ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı olup, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsin, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak olan toplumsal cinsiyete dayalı şiddet.” olduğu ifade edilmiştir.
Kadının maruz bırakıldığı şiddetin hangi toplumsal süreçlerde, nasıl üretildiğini tartışmaya açmak, erkek şiddetini, toplumsal cinsiyet ayrımcılığının bir sonucu olarak anlamaya yardımcı olacaktır. Şiddet eylemini üreten ve pekiştiren dinamikleri kültürel, ekonomik, yasal ve politik düzeylerde incelemek mümkündür. Kültürün yapılanmasında, toplumsal cinsiyet ayrımcılığını ortaya çıkartan değer yargılarının aynı zamanda kadına uygulanan şiddetin normalleştirilmesine zemin hazırladığını görmekteyiz.Bu değer yargıları, kadını güçsüz, bir erkeğin korumasına, refakatine ve yönetimine muhtaç bir varlık olarak kurgular. Buna karşın aynı kültür içinde erkeğin güçlü ve üstün olduğu, kadın üzerinde iktidar kurmasının, ona sahip olmasının olağan olduğu, özel alan olduğu gerekçesiyle aile içindeki ilişkilerin erkeğin inisiyatifinde olduğu ve nihayetinde kadına şiddet uygulamanın erkek için sıradan olduğu, şiddetin kişisel bir mesele olduğu yargısını üretir ve yaygınlaştırır. Böylesi bir ataerkil kültür içinde kadınların nasıl yaşayacakları, erkek denetimine tabidir ve şiddet bu denetimi sürdürmenin en önemli aracıdır.
Mevzuat düzenlemelerinde kadının, erkek karşısında ikincil konumda kabul edilmesi, yasal olarak eşit hakların düzenlenmiş olmasına rağmen kadının yasal haklarına ilişkin bilgiye erişiminin engellenmesi, uygulamada kadın aleyhine verilen hukuki kararlar, hukuki yaptırımlarda erkek lehine verilen indirimler, erkek şiddetinin ve kadın üzerinde kurduğu iktidarın pekişmesine neden olmaktadır.Kadınların karar mekanizmalarına katılımının ve temsiliyetinin sınırlandırılması, kadının öncelikli yerinin özel alan olarak kabul edilmesi ise politik açıdan şiddetin olağanlaştırıldığı koşulları ortaya çıkartmaktadır.Böylece kültürel, ekonomik, yasal ve politik alanlardaki bu engellemeler ve olumsuzluklar, kadınların yaşamlarını erkeklerle eşit koşullarda sürdürmelerinin olanağını da ortadan kaldırır.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının sonucu olan kadına karşı şiddetin ortadan kaldırılması, eşitlik odaklı politikaları ve çok taraflı bir yaklaşımı gerektirir. Eşitsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik uygulamalar, şiddetin toplumda meşru görülmesini önleyecek çalışmalar, şiddet uygulanan kadınlara yönelik koruma ve güçlendirme mekanizmaları, ilgili kamu görevlilerinin farkındalıklarının arttırılması ve faillerin cezalandırılması bu alanda öncelikli olarak ele alınması gereken konulardır.Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının sonucu olarak ortaya çıkan, kadının maruz kaldığı şiddetle mücadelenin temelinde, kadına karşı şiddetin, insan hakkı ihlali olduğu gerçeği bulunmalıdır. Hiçbir kadının her ne gerekçeyle olursa olsun şiddete maruz bırakılamayacağı ve şiddetin kaçınılmaz olmadığı gerçeği ve bilincinin toplum tarafından benimsenmesini sağlayacak düzenlemelerin hayata geçirilmesinde daha fazla zaman kaybedilmemelidir.
Mersin Kent Konseyi olarak, kadına yönelik her türlü şiddete karşı olduğumuzu belirtir, başta uluslararası sözleşmelere uygun yasal mevzuat oluşturmak ve uygulamak konusunda devleti göreve davet ediyor, sivil toplum örgütlerinden bu konuda duyarlılık göstermelerini bir kez daha hatırlatıyoruz.
Mersin Kent Konseyi