Gülfem Saydan Sanver hanım Efendi’nin,Mersin’deki “ETİK” konulu bildirimi üzerine.
İkinci yazıt…
Gülfem Hanım bildiriminde, haklı olarak,”bir zihniyet değişikliği” gereğinin,sık sık altını çizdi.
MİLİTANCA olmasa da, aksi,söz dinlemez,yabanıl bir öznel sosyalist geçmişten gelen biri olarak , bildirimi, eleştirel gözle yoklamaya, biraz daha yükleneceğim.
Gülfem Hanım, kıyısından / kenarından , bu zihniyet değişikliğinin NASILINDAN söz etmeli miydi!
HAYIR, söz edemezdi.Çünkü Mersin’e gelişi, özel/profesyonel yol yordam anlatmaya / göstermeye yönelik bir geliş değildi.
ATA yurduna, çam sakızı/çoban armağanı bir ziyaret,hoş bir sonbahar esintisi , meraklı “erbabına”, çok şey bildiren, sessiz işaret fişekleriydi “bildirdiği”…
Açıkcası, salonun,ciddi bir çoğunluğunun da ,BİLDİRİLENLERİ,yalnızca duyduklarını düşünüyorum.Kulaklarım Gülfem Hanım’ı dinlerken, gözlerim salonu tarıyordu.
ZATEN bu toprakların,( bilme) akıl kanseri, kaynağını bilmedikleri,bilmeyi de HİÇ merak etmedikleri “duyduklarıdır”…
Bu “ toplum”, yüzlerce yıldır, DUYARAK öğrendiğini sanmaktadır.
Biz,bugün artık, ÖĞRENMENİN genler aracılığıyla aktarıldığını biliyoruz.Unutmayalım ki, bu topraklar, 26 Ocak 1699 KARLOFÇA anlaşmasından ( Kİ İMPARATORLUĞUN ,İÇİ BOŞ EFELENMESİNİN SONA ERDİRİLDİĞİ TARİHTİR,GERÇEKTE… ) 1920’ye kadar, ortalama HER 17 YILDA bir , birileriyle höt/zöt savaştırılmıştır.
Bu savaşlara, yoğun olarak , ANADOLU “halkı” ; kırgın/garip memleket çocukları, “””SARAYIN””” cehaletine ,iş bilmezliğine , KAN DEPOSU olarak hizmet etmiştir.
(( Yıllar önce, atasının atasını bulan, Viyanalı bir ,teknik alan profösörü ile tanışmıştım.”Ata babasının” , 1. Ya da 2. Viyana bozgunundan sonra, oralarda kalan askerlerden birisi olduğunu bulan bir meraklı.Evet,sonradan öğrendik ki, 2. Viyanadan sonra, 5000 kişi kadar, ordu mensubu,firar edip,viyana ve çevresine dağılmışlar, geriye dönmemişler.
Ne dram ! ))
Bugün de “farklı” bir görüntü olduğunu söyleyemeyiz.
Şimdi,GÜLFEM HANIM’ın açtığı yolun,her iki başlık durağına, birer burç koyalım:
KORKU ve ZİHNİYET.
Anlamamızı, bu iki burç boyunca genişletip, sürdürmeliyiz.
Şimdi, 220 yıl boyunca, ortalama her 17 yılda bir , ÖLÜME gönderilen bir nüfus/ gen havuzundan,devri cumhuriyette, 70,80 yıl içinde, silkinme/genleşme/anlaşma vs gibi unsurların büyüyüp, yeşermesini bekleyemeyiz.Bu sabiteye, ortalama 1000 yıldır, doğru dürüst okuma/yazma bilmeyenlerimizin, sonraki kuşaklara aktardıklarının fecaatini / dehşetini , REŞAT NURİ BEY’in , ÇALIKUŞU romanında,Feride Öğretmen’in yardımcısı, Tomris Oğuzalp’e oynatılan , hurafe düşkünü , şizofrenik “köylü” tipinde ,pekalâ görebiliriz.
Tarih , Kasım 2019’dur .
Vee
Yine değişen bir şey yoktur.Aynı “kadın” bu kez, benim karşıma, Niğde Bor, Toki evlerinde çıkmıştır.
Şimdi bunları yan yana eklediğimizde, romantik bir insanseverlikle teklif edilen ZİHNİYET değişikliğinin karşısında, SESSİZ bir ÇİN SEDDİ GİBİ ,nasıl bir ÇELİK ÇEKİRDEK durduğunu görebiliyoruz.
En azından “” BİZ””…
Başlı başına bir YÜKSEK anlama olan ZİHNİYET değişikliği, SOSYAL bilimlerin bugün gelebildiği nokta/yükseklik göz önüne alındığında,hiç de öyle kolay çözümlenebilecek bir olgu değildir.
( Bu satırdan itibaren, artık GÜLFEM HANIM’ın güneş sisteminin dışına çıkıp, uzaya açılıyoruz.)
İNSANIN eşya ile ilişkisi ; bahalı evler,takı-mücevherat,binek arabalarının ışıltısı,binbir türlü giysi ve daha niceleri.
Yalnızca basit bir toplama/çıkarma sorunu olup, yatay bir çoğalmadır.
SORUN, kendi gibi olanlar bağlamında, eşitlik-kardeşlik, hak hukuk gözetilmesi,Güneş’in altında hiçbir türlü farklılığın olmadığının derinliğine ANLAŞILIRLIĞI; din – dil – ırk gibi insan ürünü SAHTE ayrımların , dünya üzerinden silinmesinin sonsuz güzelliği.
Devam edecek…