Yüzleşilmemiş bir geçmiş, ruhumuz ve kimliğimizde,bir APSE gibidir.
Baştan aşağıya İLTİHAP dolu bir apse…
YÜZLEŞMEK, neşterin derinizde dolaşıp, etinizi kesmesi gibi canınızı acıtır, rahatınızı bozar ama iyileşmenin de, başka bir yolu yoktur.
O “iltihabı” akıtacaksınız.
İyisi mi, birileri iltihabımızı akıtmadan önce, gelin, biz akıtalım iltihabımızı ve az da olsa,rahat edelim.
Var mısınız!
“MANKURTlar”, kim olduklarını bilmezler!
(MANKURT için : Bkz CENGİZ AYTMATOV, “gün uzar yüzyıl olur “ adlı,destansı roman )
Soyunu,NERDEN geldiğini,anasını/babasını,çocukluğunu bilmez.Abartalım; yaşadığının bile farkında değildir.
SUYU ARAYAN ADAM, her yıl bir kez okuduğum bir destandır.
YAZAR AYDEMİR ( ŞEVKET SÜREYYA BEY ) , “komünistlikten”, AFYON cezaevinde yatarken ( 1926 falan olmalı ) ,1. Dünya harbinde, İngilizlere esir düşmüş, AFYON köylüsü bir koğuş arkadaşı ile samimiyeti ilerletir.
AFYONLU, İngilizler tarafından,esir kampına götürüldüğünü, kampta, çok dayak yediğinden,acıyla söz edince, AYDEMİR, dayakların nedenini sorar.
AFYONLU, önce mısıra,ordan da hindistanda bir ESİR KAMPINA götürülmüştür.
“Beyim” der AFYONLU, “ İkide birde kamptan kaçar,yakalanırdım. İngiliz de ,basardı sopayı” deyince, AYDEMİR, dayanamaz,olanca saflığıyla, “Be adam, taaa hindeki esir kampından ne diye kaçarsın,hind nereee,memleket nere” diye üsteleyince, AFYONLU’dan, binlerce sayfaya bedel, bir İMPARATORUK “kul-reaya-köle”, ne derseniz deyin, bilinçaltı yanıtı alır.
Yanıt,şöyledir…
“Ne bilem beyim, biz garip insanlarız, memleketi,AFYON’u, garşıdaki depelerin ardı zannederdim”…
Biraz acıttığımın farkındayım…
İSTANBUL’da, yatılı mektepde okurken, 1971/1974 arasında, mezun olduğumuz dönemde , okul üçüncüsü olan, yine AFYONLU bir arkadaşımızın , ( nedenleri hiç tartışılmamıştır ), bugün adı BEŞİKTAŞ VODAFON ,o gün, DOLMABAHÇE stadı olan, FUTBOL mabedinden habersiz , koca KABATAŞ lisesini bitirdiğini, üzülerek aktarmak zorundayım.
ÜZÜLÜYORUM, zira biz ANADOLU’dan gelenler, zorunlu olarak, HAREM OTOGARINDA iner, arabalı vapurla SİRKECİ’ye geçer, az ötedeki EMİNÖNÜ merkez durağından ,ya toplu olarak taksi tutar, olmazsa, EMİNÖNÜ ORTAKÖY/BEBEK troleybüsüne binerek ,okula gelirdik gelmesine de…
Bu geliş esnasında, mecburen troleybüs, DOLMABAHÇE stadı, sahildeki saat kulesi, KABATAŞ camisi( bacıların üzerine ,hayalen çiş edilen cami ), DOLMABAHÇE sarayının ana kapısı önünden akar ,giderdi BOĞAZ YOLU.
Bugünkü gibi.
Ve bizim AFYONLU da, mutlaka HAREM otogarında inip, bu yolu takip ederek,okula gelmiştir.
DOLMABAHÇE stadını bilmeme / bilememe “içsel nedenlerini”, sizlerin kişisel değerlendirmelerinize bırakıyorum.
AFYONLU kardeşimiz bir mankurt muydu!
Belkide.
MANKURT, AYTMATOV’un destanını anlatırken verdiği tarihsel kesitten , bugünlere evrilerek geldiği ANADOLU’da, belkide böyle bir biçime dönüşmüş olamaz mı!
CUMHUR BAŞKANLIĞI forsunda, 16 tane devlet simgesi bulunur.
Tarsus’a , Mersin’den gelindiğinde, üzümlü göbekten önce, üzerinde bu ONALTI TANE devletin forsu olan, bir TAK karşılar sizi.
DOĞUDAN yani BEYDEĞİRMENİ dediğimiz girişte de, URFALILAR’a gıcık olsun diye, PEYGAMBERLER şehri TARSUS levhası,size “” hoş geldin “ der.
Bu peygamberlerin “halihazır” durumuna, sonra gireceğiz.
Bu ONALTI tane , “tarihteki” TÜRK devletlerinin , gerçekte nasıl birer devlet olduğunu, şu andaki ANADOLU insan birikimiyle ,ne denli irtibatı olup, olmadığını , en baba yiğit “tarihçiler” bile, baştan savma bilir.
Örneğin ALTINORDA yahut, ALTINORDU devleti (( 1241 / 1502 ))…
Su katılmamış bir MOĞOL devletidir ; CENGİZ HAN’ın iki oğlundan CUCİ ve oğlu BATU’nun temellerini attığı bir hükümdarlıktır.
Oldu bitti, birilerinin , TÜRK tarih yazımında, MOĞOLLAR ile TÜRKLERİ, yan yana, omuz omuza anma, yerleştirme hastalığı vardır.
Bu , değişik bir aşağılık kompleksi olsa gerektir.
Cengiz imparatorluğuna, TÜRK MOĞOL imparatorluğu derler ki, eminin MOĞOLLAR buna, kırçlarıyla gülüyorlardır…
Yapageldiğimiz, çok ayıp , tarihi aldatmacadır .
Buna hakkımız yoktur…
Moğolları TÜRK saymak, yahut da tersini ileri sürmek, kepazeliktir ve tarih bilimine ihanettir.