Ölümle , çok erken yaşta tanıştım . NAMRUN yaylasında , 60 ya da 61 olmalı , dedem Burhanoğlu Kemal , sirozdan yatarken , atıyla gelen sıhhiyeci Yaşar AMCA , dedemin karnından su alırdı .
Sonra dedem , vefat etti .
Yaylalarda , o yıllarda , evin bir köşesine kurulan / çakılan , köşelerinden , dört ya da altı direk çıkılıp, üstü , uzun kavak ve benzer ağaç dalları ile örtülen , zeminine kilim serili , duvar ve korkuluklarına , uzun minderler yerleşik , bağdaş kurulup oturulan alana KÖŞK denirdi .
Köşkün etrafı ,uzun perdelerle çevrilmiş , ortada sal benzeri bir masa , dedemin cansız vücudu orda , üzerinde yatıyordu .
Ben , arada , büyüklerin dikkatinden kaçarak , tahtın zeminindeki kerestelerin arasından , dedeme bakardım . Sonra büyük kazanvari tencerelerde yemekler pişirildi ; etli sulu patates , pilav ve üzüm hoşafı . Nasıl unuturum ki !
Fazla geçmedi , yaklaşık on yıl sonra ,babam , Adana’da tedavi gördüğü hastanede yitti , gitti . Ondört yaşımda idim .
Bugün Tarsus’ta , BESİME HANIM , BUTİK OTEL olan büyükevimizde ,yıkandı , kefenlendi , defnedildi .
Sonra . Sonra , ülkemin ,gerçekten KARA delik mi , SOLUCAN deliği mi desem , yılları (m)başladı .
Bir taraftan , birbirimizi “ öldürüyorduk “, üniversitelerde , bir taraftan da , siyah beyaz , tek kanal TRT televizyonunda , CEYAR saati ( MEŞHUR DALLAS dizisi ) geldiğinde , ekran başına koşturuyor , sokakları boşaltıyorduk . Ardından gelen ,adını unuttuğum bir dizide , ( adı , zengin VE yoksulmuş, şimdi baktım gogıla ),yine bir kötü adam , bu defa da , FALKONETTİ çıkıyordu karşımıza .
BU KÖTÜ adam ,FALKONETTİ , senatör CORDEŞ’in kardeşi , iyi kalpli NICK NOLTE’yi öldürmesin mi ! ,
Ülke , HANİYSE bir yas havasına büründü , neredeyse ,BAYRAKLAR yarıya indirilecekti .
Öte yandan ,hergün salkım salkım öldürülen “ evlatları “için , MEMLEKET kılını kıpırdatmıyordu . Bugünler , sanki o günlerde belliydi .Yaşadık , biliyoruz .
Aradan yıllar geçti , 1996 yılında ,yeni kurulan bir siyasi partinin ,MERSİN İl tanıtım toplantısında , “ Daha dün SENATÖR CORDEŞ ‘in ,öldürülen kardeşi için YAS tutuyordunuz , tevede ,CEYAR başlayınca , dünyayınızı unutuyordunuz , şimdi de dikkatinizi KÖLE İZAURA dizisine veriyorsunuz ,allaha şükür , hangi yüzle bu toplantıya geliyorsunuz ki “ demiştim .
Genel Başkan , kalakalmıştı , benim bu kendiliğinden gelişen “ azarlama “ tavrım karşısında . Salondakilerden de ,niyeyse , çıt çıkmamıştı .
Büyük Polonyalı romantik BESTECİ CHOPIN , romancı GOERGE SAND ‘ın evinde , Polonya diye diye , 17 Ekim 1849’da ,Paris’te ölür ve oraya gömülür .
Nazım da ,memleket diye diye Moskova’da ölmedi mi !
AİDİYET , kolay izah edilir bir iç dünya değildir . Siz , kendinizi mutlu ve esenlik içinde , daha da ötesi , garip bir ruhsal güvenlik içinde hissettiğiniz yer , AİT olduğunuz yerdir .
Ne kadar külüstür de olsa , sokaklar , kırık dökük vitrinler , tamir yüzü görmemiş , yüz yıllık , duvarları yosun ve kesme taş kokan , yaşlı başlı evler , size , her adımınızda , tasasız günlerinizin çeşmesinden , bir tas su içirir .
Eski mahallemde , ( MithatPaşa ),277.sokakta oturan , bir Emine Teyzemiz vardı . Aynı köydendik .Bir gün hastalandı , uzun süre yattı . Yetmişli yıllardaydık .
Toparlanır gibi olduğunda , oğlu Muhiddin Abi , yeni aldığı lacivert renosuyla , köye götürür . Çiftliğin avlusunda , birkaç saat oturup , köyün tozunu ,toprağını içine çeker .
Mahalleye dönerler ve kısa bir süre sonra da , “ emaneti “ teslim eder .
Bizler , insan cinsi olarak , öleceğini bilen , yegâne canlı türüyüz . Ama bu bize zor , çok zor geliyor . Onun yerine , başkalarını öldürmeyi , yok etmeyi seçiyoruz ; şu ya da bu şekilde .
Bilmeliyiz ki , yazıya ek olan fotoğrafta görüldüğü gibi , evrenin sonsuzluğu içinde , bir toz zerresi dahi olabildiğimiz , tartışma götürür .Yok olmayı kabul etmek , ya da düşünmek dahi , psişik olarak bizleri çok zorluyor . Dünya yaşamı , bize tapulu sanıyoruz .
Dağ köylerimizden gelme , eski bir MHPLİ , Türkeş’in öldüğü günlerde ,kahvede sohbet ederken , bana ,dehşet bir açıklamayaı ,utana sıkıla yapmıştı : Hüseyin Bey , ben ,bu adam hiç ölmez zannederdim .
Böyle bir ifade , unutulur mu !
İşte geldik gidiyoruz , şen olasın Halep şehri…
|