Az biraz geriye doğru bakalım.
On yıllardır Mersin’in coğrafyasında kaybettiğimiz güzellikleri saymaya benim köşemin sütunları yetmez.
Tek tek değil,
Toptan mahvediyoruz.
Her biri ayrı bir faciadır.
Turizm dedik anlamını öğrenmeden.
Sahillerimizi yapılaşmaya açtık.
2., 3. Konutlara, sitelere, 3. Sınıf turizm yapılarına yağmalattık.
Denize ulaşamıyoruz artık.
Sanayileşelim dedik;
Tarım ve turizm alanlarını kimyasalcı zehir tesislerine terkettik.
HES dedik;
Derelerimizi, akarsularımızı kaybettik.
Madencilik dedik;
Dağlarımızı, tepelerimizi öğüttük, yeraltı sularımızı bile kuruttuk.
Akaryakıt üssü olalım dedik;
Karaduvar’ın altını benzinle, mazotla doldurduk.
Üstünde balık yiyerek parlayan yıldız yapacağımızı sanıyoruz bölgeyi bu gün.
Enerji dedik;
Aklımız nükleere yetti.
Akkuyu Nükleer Santralı ile geleceğimizi, belki de hayatlarımızı, Rus’lar’ın eline, becerisine, insafına bıraktık.
Balıkçılık dedik;
Denizlerimizi balık çiftliklerinin keyfine terk ettik.
Sadece üstünü değil, cennet Akdenizin dibini de bitirdik.
Tarımın başkentiyiz dedik;
Kimyasallara buladık, taşı, toprağı, suyu.
Zehir yiyor, zehir içiyor, zehir soluyoruz.
Serbest Bölgeyi gözden çıkardık.
Limanı geliştirecekler diye uyurken koca şehir.
Atatürk Parkını sermayeye peşkeş çekiyoruz hep beraber.
Daha çok, daha çabuk ve toptan zehirlenmeye gözümüzü kapattık.
Yazarken insanın içi daralıyor.
Yaşayanlarının da, yönetenlerinin de umurunda değil bu coğrafya.
Hala cennette yaşıyoruz zannediyorlar, zannetmemizi sağlıyorlar.
Oysa;
Sermayeye cennet” oldu bu topraklar kaç zamandır.
Birileri gözlerini açsın artık.
“Cehennem” kapıda.
**
Sevdiğim Laflar:
“ÇALI DİBİNDE YUVASI, BÖYLE GÖTÜRÜR HAVASI!..”
|