Almanya ve Japonya’nın yaşadıkları savaşlara ve felaketlere rağmen ayakta kalmalarının ve tekrar birer dünya devi olmalarının tek nedeni sağlam bir girişimci yapılarının olmasıdır. Osmanlı Devleti, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçemeyince dünyada rekabet edebilirliğini yitirdi. Kapitülasyonlar ve tek taraflı imtiyazlarla zaten zayıf olduğu ticaret hayatından temelli çıktı. Orta girişimci sınıfı oluşturamadı. Atatürk döneminde, girişimcisi olmayan yeni Türkiye Cumhuriyeti, devletin ön ayak olmasıyla bir sanayi ve ticaret hamlesi başlattı. Bugün gelinen nokta küçümsenecek bir yer değildir. Ekonomiden siyasete, uluslararası kurumlardan dış politikaya kadar ülkemiz artık dinleyen değil dinlenen ülkedir. Türkiye, dünya ekonomisinde ve siyasetinde gittikçe merkezi bir konuma gelmektedir. Özellikle son küresel krizde verilen sınav dünya piyasalarında ülkemiz adına bir sıçramayı yaratmıştır. Ancak, bu büyüklükteki sıçrama ne yazık ki artık 75 milyonluk ülkemize yetmemektedir. Özellikle ekonomide yakalanan bu ivme iki sorunla karşı karşıyadır. Bunlardan biri cari açık, diğeri istihdamdır. Kriz sonrası, devletin özel sektörle uyumlu çalışmaları sonrası aldığı tedbirler ciddi bir istihdam yaratmıştır. Ancak, cari açık ciddi bir sıkıntı olarak önümüzdedir. Evet, son zamanlarda Türkiye, Çin ve İtalya arasında bu büyüklükte ve kalitede sanayi üretimi yapan neredeyse tek ülkedir. Orta teknolojili üretimde bölgemizde bir numarayız. Ancak, sadece orta teknoloji üreterek bu cari açığı kapatamayız. Enerjide dışa bağımlı, yer altı kaynakları kısıtlı olan ülkemizin bitmez bir zenginliği olan yer üstü kaynaklarını daha etkin kullanması; Yani insan kaynağını harekete geçirmesi gerekmektedir. Genç nüfusumuzu ve kadın iş gücümüzü israf eden bir ülke olmamalıyız. Cari açığı kapatmanın diğer yolu ise ülkemizin artık bu “orta gelir tuzağından” kurtularak, yüksek teknolojili, Ar-Ge’ye ve inovasyona dayalı, markalaşmış, yüksek katma değeri olan üretim şeklini oluşturmasıdır. Mersin olarak, Türkiye’de inovasyon stratejilerini gündeme getiren ve bir eğitim, üretim vizyonu oluşturan ilk kent olmaktan gurur duyuyoruz. Eğer bugün gerek dış ticarette gerekse sanayide yüksek teknolojiye, inovasyona ve katma değere dayanan bir stratejimiz varsa, Mersin olarak bunları çok önceden gündeme getiren bir kent olarak bu stratejilerde bir payımız olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda, bu hedeflere ulaşmak için Ekonomi Bakanımız Sayın Zafer ÇAĞLAYAN’ın gündeme getirdiği YENİ NESİL SERBEST BÖLGELERİN uygulamaya konmasında pilot il olarak Mersin’in seçilmesinin de bir tesadüf olmadığını düşünüyoruz. Mersin’in potansiyellere sahip bir il olması ve çeşitlilik arz eden bir ekonomik yapılanmasının olması bir avantaj olarak görülebilir ama Mersin iş dünyasının son yıllardaki yükselen grafiği, Mersin’in her alanda gösterdiği çıkış olmasa bu yatırımlar Mersin’e gelmezdi. Bu anlamda ticaretin ve sanayinin içinden gelen bir ekonomi Bakanımızın olması bu konuda farklılığını göstermektedir.
CARİ AÇIĞI YENİ NESİL SERBEST BÖLGELER KAPATACAK
Orta teknoloji üreterek yeterli katma değer yaratamayız. Peki, hedeflediğimiz yüksek teknolojili ve katma değerli üretimi nerede yapacağız. Ekonomi Bakanımız Sayın Zafer ÇAĞLAYAN’ın müjdesini verdiği 5 Yeni Nesil Serbest Bölge işte bu yüksek teknolojiyi, Ar-Ge’yi, yenilikçiliği ve markalaşmayı sağladığımız bölgeler olacak. Yani yeni nesil reformları yeni nesil serbest bölgelerde gerçekleştireceğiz. Bunlar diğer binlerce kobimize, OSB’lerimize, üretim bölgelerimize örnek olacak. Bu beş serbest bölge şunlar olacak;
- Mersin Yeni nesil Yat İnşaat İhtisas Serbest Bölgesi
- Mersin Yeni nesil Dış Ticaret Merkezi- Çukurova Uluslararası Bölgesel Havalimanı Serbest Bölgesi
- Mersin Yeni nesil Tarım İhtisas Serbest Bölgesi
- Mersin Yeni nesil Bakım Onarım İhtisas Serbest Bölgesi
- Mersin Yeni nesil Lojistik İhtisas Serbest Bölgesi
Cari açığı kapatacak tek çözüm yolumuz olan yüksek teknolojili üretimi ve katma değerli üretimi sadece stratejilerle gerçekleştiremiyoruz. Bunun için somut bir şeyler gerekiyordu. İşte bu yeni nesil serbest bölgeler bu stratejilerin somutlaşacağı yerler olacak. Türkiye’nin küresel çapta ortaya koyduğu yeni misyon çerçevesinde bu yeni nesil serbest bölgeler ve dolayısıyla pilot il seçilen Mersin bu dönüşümün en önemli ayakları olacaktır. Artık makro stratejilerin mikro düzeyde gerçekleştiğini görmek bizleri memnun etmektedir.
Eskiden rekabet maliyetlere göre yapılırdı. Günümüzde rekabet, verimlilik, hizmet kalitesi ve yüksek teknolojiye göre şekillenmektedir. Markası olan ve ürünlerini sürekli geliştiren, inovasyonla farklılık yaratanlar dünyada rekabetçi olmaktadırlar. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak, hedeflediğimiz ihracata paralel olarak yüksek teknolojili ve katma değerli ürünlere yönelik ihracatın arttırılması, uzun vadeli yabancı yatırımın desteklenmesi, aynı zamanda istihdamda da artışa neden olacaktır diye düşünüyoruz.
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak her zaman ifade ettiğimiz bir olgu var. Türkiye’nin sanayisi ve ticareti Marmara bölgesine yığılmış durumdadır. Marmara’nın ve İstanbul’un kapasitesi dolmuş durumdadır. 500 milyarlık bir ihracatı yapmak, bu ölçüde bir üretim yapmak için Türkiye’nin yeni bir İstanbul’a, yeni bir Marmara’ya ihtiyacı vardır. Mersin potansiyelleri ve bu yeni yatırımlarla yeni bir İstanbul; Mersin, Adana, Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye ile birlikte Doğu Akdeniz ise yeni bir Marmara olmaya adaydır. Tarımda, sanayide, turizmde, lojistikte, dış ticarette Türkiye’nin lider kentlerinin olduğu Doğu Akdeniz Bölgesi, iki büyük ovasıyla, zengin su kaynakları ile Türkiye’nin en büyük limanları ile Türkiye’nin enerji bölgeleriyle sadece ekonomik değil aynı zamanda stratejik bir bölgedir. Bölge Odaları ile düzenli olarak bir araya geliyoruz ve iş birliğimizi geliştiriyoruz.
Dünyanın 17’inci, Avrupa’nın en büyük 6’ıncı ekonomisi olmamız bize gurur veriyor ama hala rekabet liginde 65’inci, dijital ekonomide 43’üncü, inovasyonda 67’inci sıradayız. İşte bu yeni nesil reformlar ve hedeflerimize ulaşmamızı sağlayacak yeni nesil serbest bölgeler bizi bu listelerde de yukarılara taşıyacaktır.