Uzun yıllardır gazetecilik mesleğinin içerisindeyim.
Hep yerel çalıştım.
Yerelden çıkıp genele gitmeyi hiç düşünmedim.
Yaşayanı olduğum coğrafyanın içerisinde kalarak “kent gazetecisi” olmayı tercih ettim.
Yaşadığım kente, coğrafyaya böyle hizmet etmek beni her zaman mutlu etmiştir.
Doğal olarak eleştirel davranmamın temelinde bu kent gazeteciliği prensibi yatar.
Şahsen ben halimden memnunum.
Özellikle bağımsız olmanın, işini yapma gayretinde olmanın verdiği huzur bana yetiyor.
Kent gazeteciliğinin verdiği görevini yapmanın hazzını yaşayan arkadaşlarımız son dönemlerde oldukça azaldı günümüzde.
Şimdi kente değil kişilere özel gazetecilik var.
Siyaset bile geride kaldı yeni moda gazetecilik sisteminde.
Herkes bir tarafın sesi olma peşinde.
İki yazıda yandaş olarak etiketleniyor artık gazeteci.
Ne yazdığınızdan çok kimi eleştirdiğiniz önemli oluyor.
Veya kime övgüler düzdüğünüz.
Üzücü olan yazdığınızın doğruluğunun bir önemi kalmıyor böyle bir algı düzeninde.
Överseniz yandaş ve yalaka oluyorsunuz.
Eleştirirseniz de durum aynı.
Arada olan kente oluyor.
Sorumlu kent gazeteciliği yıpranıyor.
Hatta yok ediliyor.
Oysa her kent bu tür gazeteciliğe muhtaçtır.
Yani;
Kentin gözü, kulağı, sesi olması gereken medya bitiriliyor.
Kör.
Sağır.
Dilsiz.
Üç maymunu oynayan bir yapı oluşuyor haliyle.
İstenen buysa Mersin şu an bu durumda.
Eleştiri olmasın!.
Herkes bizi övsün!.
Bu düzeni yaratanlar başta yerel idareler.
Tamda istediğiniz düzen yürüyor şimdi.
Sizlere faydalı görünüyor bu düzen.
Sormanın tam zamanıdır bana göre;
Kente ne faydası var!..
**
Sevdiğim Laflar:
“BALIK BAŞTAN KOKAR!..”