Tanzimat avukatı ve/veya osmanlı noteri ,”O”…
O’nu ilkin, 19 yıl İÇEL senatörlüğü yapmış, Dr. Talip Özdolay’ın kızı,AYŞE HANIM’la evlenmesiyle, bilmek durumunda kalmıştık.Annem,sen bilirsin,kim bu tarihçi İlber Ortaylı demişti.Gerçekten de bilmiyordum.O tarihlerde, ne b.sayar,ne gogıl,ne cep tlf nu vs var…
İşte,kalıplı kitapçılara girdiğimizde, ne çıkarsa bahtımıza.
Yalan yok,geç öğrendik kendisini.Aslında ,kökten sürme TARİHÇİ değil. SİYASAL BİLGİLER, idare bölümü mezunu.Lisanüstü tezi de(!?), “osmanlıda(!?) mahalli idareler. Hoş bir konu , ufuk açıcı.Tarihçi HALİL İNALCIK’la , bir süre çalışmış. İlginçtir, PRF YALÇIN KÜÇÜK, İnalcığ’ı,tarihçi saymaz.
Son zamanlarda,farkındasınızdır, kafayı biraz da, ENTELEKTÜEL’e takdım.Yani bu,ne çeşit bir canlı türüdür,nerde yetişir, suyu-gübresi vs var mıdır, dışkılar mı, i….er mi falan!
Tabi sürekli bu konuya dalıyor olmak, zihni ,tatlı bir biçimde yoruyor ve yaşamın “karanlık” tarafına düşen “varlık” sahasını da görmeye başlıyorsunuz.
Bu görmek edimi, itiraf edelim,insanı rahatsız edebiliyor,en azından ben,rahatsız oluyorum,kendi payıma.
Evet,entelektüel demiş ve ne çeşit bir canlı türü olduğunu,masaya koymuştuk!
İşte düşündüklerim:
SOSYAL BİLİMLER dairesinde(n), bence, kolay kolay entelektüel çıkmaz.
NEDEN!
Çünkü, sosyal bilimlerin , MATEMATİK SABİTESİ yoktur.
Peki,o halde,matematik sabite / sabit kavramı nedir?
Sabit kavramı nedir?
Sabit Kavramı Kişiden kişiye, durumdan duruma, nesneden nesneye değişmeyen özelliklere denir. Genellikle matematik ve fizik kuralları sabit kavramı içerisinde değerlendirilir. Örneğin Pi sayısı, mc2 gibi. Ancak yapılan çalışmanın içerisinde sadece belirli bir özellik dikkate alınıyorsa bu da bir sabit olabilir.
ÖRNEĞİN, “”Su””,kaç derecede kaynar dersem, çoğumuz,haliyle, 100 derecede diyecektir.
Efendim, SU, deniz kıyısında ayrı, yaylalarda ayrı ayrı derecelerde kaynar. Bir de ,kapalı kap mı,açık kap mı, basınçlı kap mı diye de,bulunduğu KABA, bakmak gerekir.
SOSYAL bilimlerin, “fen”bilimlerine göre, çok kepaze bir durumu vardır.Burda,KEPAZE sıfatını,olumlu anlamda kullanıyorum: SOSYAL BİLİMLERDE, AV KÖPEĞİ ZAĞAR GİBİ, İZ SÜRRMEK ZORUNDASINIZ.FEN BİLİMLERİNDE OLGULAR, BİR BAŞLARINADIRLAR VE ÖZGÜRDÜRLER. SOSYAL B,LİMLERDE,BÖYLE BİR LÜKSÜNÜZ YOKTUR.
Bu itibarla, siz, bir sosyal bilimler hocası olarak, dünyaya bakışınızı, belli bir renge-anlayışa-dünya görüşüne-politik tavra sabitleme gayretinde iseniz, siz,yalnızca hocasınız,ENTELEKTÜEL değilsiniz,olamazsınız.
1/ KÜTÜPHANENİZİ,saraya bağışladınız,neden BAĞIŞLADINIZ İLBER ORTAYLI!!!
2/ Haneden denilen PALAVRA anlayışın,hâlâ, b……..u sıra gidip, panayır gibi bir nikahta şahitlik ediyorsunuz.Orda bir kuduz ses, CUMHURİYETE, olmadık hakareti ediyor ve siz, SAKSI gibi o kuduz sese bakıyorsunuz.
Sonra dönüp, ben O SESİ tanımam,beni ilgilendirmez,böyle bir nikahta böyle söz söylenmez gibi, os……tan teyyare laflar ediyorsun.
BİZ SALAK MIYIZ İLBER ORTAYLI!
De ki, yiğitçe, o kuduz sese, karşı koymaya g…..üm yemedi.
Hoş, senin notunu, çoktaaan,kitaplarını saraya “ armağan “ ettiğinde vermişti(m)k.
Şimdi ne mi yapacağım!
Kütüphanemdeki bütün ilber ortaylı kitaplarını,kaldıracağım.
Sen,artık, benim İÇİN, TÜRKİYE’nin KNUT HAMSUNU’sun(*)…
(*)
Norveçli yazar Knut Hamsun 1920 yılında Nobel Edebiyat Ödülü ile birlikte çok ciddi bir popülerlik kazanır. Azımsanmayacak maddi kazanım da elde eder. Öyle ki dünya turuna çıkar. İstanbul'a da uğradığı bu gezisini kaleme de alır. İstanbul’da İki İskandinav Seyyah adıyla basılan kitapta Hamsun’un ve Andersen'in ayrı zamanlardaki İstanbul izlenimleri okunabilir hâlen. Buraya kadar her şey normaldir. Zira Hamsun, büyük sıkıntılar çekmiştir o güne dek. Hatta Amerika dönüşü yaşadığı maddi yokluk ve “Açlık“ onun eserlerine güçlü şekilde tesir eder.
Ancak bu büyük yazar için dramatik son, siyasi görüşü ile başlar. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazileri desteklemesi, ülkesinin Almanya'ya karşı koymaması gerektiğini söylemesi ve rivayet olarak kalsa bile kazandığı Nobel madalyasını Hitler'e armağan etmek istemesi gibi etmenler nedeniyle savaş sonrası Norveç toplumunda Hamsun büyük bir itibar kaybına uğrar ve vatana ihanet suçlamasından ötürü rekor bir para cezasına çarptırılır.
Bir sabah, genç bir Norveçli, elindeki Hamsun kitabını yazarın evinin önüne bırakıp sessizce uzaklaşır. Bir süre sonra biri daha kitap bırakır aynı yere. Sonra biri daha, biri daha, biri daha... Oslolular ellerindeki Hamsun kitaplarını yığarlar yazarın kapısının önüne. Ne bir arbede yaşanır, ne de kötü bir laf edilir. Kırgın Norveçliler kitapları sessizce bırakıp dağılırlar. Adeta kendi kitaplarından bir dağ oluşur Hamsun'un bahçesinde. Bu zarif tepki, doksan küsur yaşındaki yazara ömrünün en acı dersini verir. Pişman, mutsuz ve utanç içinde yumar hayata gözlerini; Tıpkı Göçebe romanında olduğu gibi bir yaşlılar evine yerleştirilir ve 1952 yılında odasının banyosunda ölü bulunur. Belki de kader adalet etmiştir, kim bilir?
DEMEDİ /YAZMADI demeyin…