Ne dedik, “ ah o resimli bilgi”!

Diyebilirim ki, 60’lı yılların, GOGILI  olsa gerektir.Çok renkli sulu boya resimler; savaş, yazar-çizer,laboratuvar ve gereçleri, neleeer neler….Kısaca , 8,9 yaşında bir sıpanın,aklını başından alacak,uykularını kaçıracak,belkide en önemlisi, İMGELEMİNİ( hayal gücünü) besleyip, büyütecek ne varsa…Evde zaten, ortalamanın üzerinde bir kütüphane var…Kapak yazısını/adını bile anlamadığım,bir dolu kitap. Örneğin size, birkaç tane “kipat(*)” adı vereyim(mi)!

VE DURGUN AKARDI DON ( bu don da neyin nesiydi ki diye sormuştum kendime)…Boyuma,posuma bakmadan,kolej orta okul birdeyken,67/68, epey bir sayfasını,kemire kemire okumuş, roman kahramanı, köylü ALEKSİ’yi(doğru mu hatırlıyorum acaba),çok sevmiştim.Olay, Rusya’da,büyük DON ırmağının kenarındaki bir köyde geçer yani yazar ŞOLOHOF’un doğduğu köydür burası…

ALLAHLAR SUSAMIŞLARDI…İlkin çok korkmuştum bu kitap adından.Kütüphanemizde bulunduğu  yerde, annemler kızabilir endişesi ile sadece adının bulunduğu ön kapağına bakmıştım,uzun süre.Fransız yazar ANATOLE FRANCE’ın, büyük Fransız ihtilâli,belkide devrim demeliyiz, ertesinde, başı çekenler arasındaki, hem yönetme hem de düşünce/tavır ayrılıklarının neden olduğu, giyotinlerin patır patır,kelle kestiği,sokakların kan içinde kaldığı günleri anlattığı, zamanının ötesi bir şaheser.ROBESPİYER,DANTON,MARAT,hatta general NAPOLYON BONAPART bile ihtilalin içinde,birinci konsül üyesidir.

İNSAN BU MEÇHÛL……..Kapağında,cici mi cici bir bebek resmi olan, insanın en genel anlamda, iç dünyasının zor anlaşırlığını anlatan bir kitap…

(*) Kipat nedir! Kızım,konuşmayı söktükden sonra, epey bir zaman, evdeki kitap çokluğundan mıdır,bilemem, KİTAP yerine KİPAT deyip,bizleri neşelendirmiştir.

Bir tarafta kütüphane,bir tarafta RESİMLİ BİLGİ, hayat ansiklopedisi ciltleri,yarım kalmış CUMHURİYET ansiklopedisi,eve, zaman zaman sınıf arkadaşlarımın gelip, birlikte ödev yapıp, ansiklopedi okudukları bir ortamın doğmasını sağlamışlardı.

Neyse…

Annem ve babam, DEMOKRAT PARTİLİ olmamalarına rağmen, MENDERES ve iki arkadaşının asılmasını,şiddetle kınamışlardı.Demekki, ömrümün bilinçli yıllarına , bu idamlarla mı başlamış oluyorum!Derken, ihtilaln içinden milli birlik komitesi çıkar,kapatılan DEMOKRAT PARTİ yerine de, ADALET PARTİSİ kurulur.İlk genel başkan,emekli general RAGIP GÜMÜŞPALA’dır.

Ardından, SENATO kurulur , toplam üyesi 150 KİŞİDİR. Bu 150 kişinin, 50 tanesi,tabî senatör yani ÖMÜR BOYU senatör ve elbette, ihtilal komitesinin ,kendi içinde “uygun gördüğü” , emekli general ve albaylardan, 50 tanesi ,sanırım CUMHURBAŞKANININ ,kendi insiyatifi(!) içinde,atayacağı insanlardan ve nihayet 50 tanesi de, TÜRK DEMOKRASİSİ sınırları içinde, seçimle tespit edilecek insanlardan!!!

Örneğin İçel’de( Mersin’in eski adı ), ADALET PARTİSİNDEN, her dönem,liste başı SENATÖR seçilen,  bir DR TALİP ÖZDOLAY vardı, babamın değer verdiği bir insandı. TALİP BEY (dahiliye uzmanı)ve eşi MÜNEVVER HANIM( kadın doğumcu), ihtisaslarını tamamlar tamamlamaz, zamanın AFGAN sarayına, “ saray hekimi “olarak gitmişler,uzun süre ,AFGAN’da kalmışlardı. Kızları AYŞE ABLA, İLBER ORTAYLI ile evlenmişti.

Benim senatoya olan aforozum, 150 kişinin,50+50’sinin, saçma sapan atanmışlıklarına … Yoksa, tamamı,seçimle ,demokratik tavırla seçilebilmiş olsalardı, ülkemiz, sanırım, ciddi bir DEMOKRASİ aşaması kaydedebilirdi.

Demeye kalmadı, HARP OKULU komutanı ALBAY TALAT AYDEMİR , isyan eder.Yani 27 MAYIS ihtilalinden sonraki devrede.Çoğu kimse bilmez,meraklısı bilir, bu aşamada, İHTİLAL komitesi üyesi, ALPASLAN TÜRKEŞ, TALAT AYDEMİR’le birliktedir.Bir nedenle anlaşamazlar ve TÜRKEŞ, Aydemir’i İHBAR EDER………….

AYDEMİR, ilkin 22 Şubat 1962’de, ardından da, 20 Mayıs 1963’de darbeye kalkışır ve sonuçta ,yol arkadaşı FETHİ GÜRCAN’la birlikte, idam edilirler… 

Demekki böyle bir TÜRKİYE’ye gözümüzü açmışız.

Bu arada, ilkokullarda, MEŞHUR SÜT TOZU ile beslenme patırtısı çıkıyordu.Ailelerimize,sorup sormadan, hergün “abd” yardımı süt tozundan yapılan “süt”ile pasta börek kurabiye yeyip,karnımızı “ doyuruyorduk”!

SÜT TOZLARI, 50 kiloluk ,pırıl pırıl çuvallarda, üzerlerinde, “”abd ve TÜRK”” bayraklı ,tokalaşan bir çift el etiketi yapıştırılmış halde, okullara getirilirdi.

Aslında,memleketin AMERİKANLILAŞTIRILMASI, bundan çok daha önce, 40’lı yılların ortasında başlamıştı.

 PRF OKTAY SİNANOĞLU ,bunu,ilgili kitabında ( BYE BYE TÜRKÇE ) HARİKA anlatır.Buna ek olarak, bir bilgi daha aktaralım.

Türk dizilerinin,bence,en yüz akı, yıllarca GÖSTERİLEN “” BİZİMKİLER” dizisiydi.Dizinin mimarı, aslı sosyolog olan UMUR BUGAY’dı. Umur Bey, HİKMET KIVILCIMLI gibi, bir çoğunun sonradan gördüğünü, önceden gören bir devdi.

BİZİMKİLER dizisini yaptıktan sonra, STAR teveye, dehşet bir dizi hazırladı: OĞLUM ADAM OLACAK!!!!!!!!

SİNANOĞLU HOCA’nın,yazarak anlattığı AMERİKANLAŞMAYI, UMUR BEY, sinematografik( sinema diliyle) olarak anlatacaktı ve anlattı da.Fakat,”sistemin” buna dayanamayacağını,sanırım hesap edemedi.Bu muhteşem, SOSYOLOJİK BİR BELGE niteliğinde olan dizi,8 ya da 10. Bölümünde, dan dedi kaldırıldı.

Hale bak, bir SÜT TOZUNDAN nerelere geldik ki, TÜRKİYE ve şaşıbeşliği,insanı böyle,daldan dala atlatır.

Hadi, biz şimdi ATATÜRK ilkokuluna dönelim.

65/66 ders yılı,ikinci dönem,annemin bir arkadaşının,İstanbul’dan gönderdiği TEST KİTAPLARI ile her CUMARTESİ, Tarsus’ta,şimdi KENT lokantası olan ,ÇOCUK KÜTÜPHANESİNDE, CELAL BEY adında,dünya tatlısı bir öğretmenden, “koleje” hazırlık kursu alıyoruz.Yıllar sonra öğreniyorum ki, o zamanlarda, KOLEJE giriş sınavlarında, TARSUS’a baraj konur, belli bir kontenjan/sayının üzerinde öğrenci alınmazmış…

Hâlâ bilmem,o yıl,TARSUS’tan neden , bir tek ben girebilmiştim koleje.Kurstaki diğer arkadaşlarım,yetersiz miydiler!