TANPINAR ( Ahmet Hamdi BEY ) henüz aşılamayan,yakın bir gelecekte de aşılabileceğine dair umutlu olamadığımız(*) , dev yapıtı, 19. ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ’nde,bugünler için, müthiş “zihni/ düşünsen yapımızla(!) ilgili, kılcal” bilgiler verir.
(((*) Öylesine umutsuz bir haldeyiz ki, 208 tane olduğu söylenen, toplam üniversitelerimizin, 68 tanesinin REKTÖRÜNÜN, “” bilimsel “” yayını yok…)))
DER Kİ koca TANPINAR:
“TÜRKLER”, Müslümanlıkla, tek bir savaşta ve tek bir coğrafyada karşılaşmadıkları,İslam dinini uzun yıllar içinde, PARÇA PARÇA benimsedikleri için, hiçbir zaman köktendinci( bile) olamadılar.
KENDİ konuştukları dilden çok , fars ve arap dillerinin karışımı, ÖDÜNÇ ALINMIŞ ( PİÇ ) bir dille , yeteri kadar da düşünemedikleri için , ne dış dünyayı, ne de kendi öz dünyalarını ANLAYABİLDİLER.
Bu açıdan, KENDİLERİNE özgü bir iç dünyaları ( psikolojileri) , düşün tarzları OLUŞMADI.
Ne coğrafya ne de dil bakımından, kendilerini ne ATA ne de ANA YURTLARINDA duyumsayabildiler…
TANPINAR’ın deyişiyle, “” hep bir yarı yolda kalış” yaşandı.
“” BİZE AİT”” HİÇ BİR ÖZGÜNLÜK, ORJİNALLİK üretilemedi.
Anadolu’NUN sahiplendiği, bir dolu “ eren”i, yüksek bilinç insanını , gerçekte kim olduğunu bilmiyoruz.
BATTAL GAZİ
AHMEDE TURAN
MELİK GAZİ
HACI BAYRAM
YUNUS EMRE
TAPDUK EMRE
HACI BEKTAŞ…………………
HEPSİ ama maalesef hepsi, kimlikleri son derece şüpheli, “buralara” gelişten çok önce yaşamış olan, tefekkür sahibi olan insanlardır.
DÜNYA tarihini , tam anlamıyla anlayamadık.Anlamak-anlatmak derdimiz de yoktu zaten.
Kitlelerin uyuşuk düzende süt sağıp, keçi besleyerek, “” merkeze”/payitahta asker besleyip, göndermeleriydi esas olan.
Tarih, İslam peygamberinin(!) yaşamıyla başlatıldı.
Toplum örgütlenmesi, (İslami) hukuk/tanrı/kuran ve şeriat olarak tertip edilip, uygulandı.
İnsanlar özgür bireyler olmaktan ziyade,tanrının(!) yeryüzündeki temsilcisi/halifesi ( ZILLULLAH – Allahın yeryüzündeki gölgesi) denilen kişinin, bir anlamda , mülkü gibi muamele gördüler( reaya)…
Bu “” zıllulllah”, mülkü yani devleti/toprakları,Allah adına yönetiyordu.
Zaten Arapça kökenli olan SAHİP sözcüğü, mülk sahibi değil, yönetici anlamındadır.
“”Reaya”” ,bu mağaranın içinde yaşayıp,yaşatılarak, her türlü bireysel gelişmenin önü, çok ciddi olarak KESİLDİ.
Reaya/yığınlar, bu mağarada,yıllarca , adeta bir gölge oyunu gibi yaşayıp,yaşatılarak, PLATON’un mağarası,yinelenmiş oldu.
KİTLELERE hep, ESKİNİN TEKRARI , üstelik çarpıtılarak anlatılarak, gerçek dünya/yaşam görüntülenmedi,anlatılmadı.
Bugün hâlâ ,anadolunun kuş uçmaz/kervan geçmez dolaklarında/büklerinin kenarlarında/koyaklarında, 5000 yıl önceki mağaralarda, dün ilâ bugün arasında bir yerde yaşayan, en fazla 20 sözcük konuşabilen,özellikle KADINLAR vardır.
Ben,o kadınları bilirim, yaşadım onlarla,konuştum bile…
Daha pek bir şey yazmadık,ona göre…